“Bu insanlar ne zaman Risale-i Nur’u dinleyecekler?” diye ümitsizliğe düşme, merak etme! Kat’iyen bil ki: Mele-i A’lânın hadsiz sakinleri, bugün Risale-i Nur’u alkışlıyorlar.
Vazifemiz hizmettir; muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek Cenab-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Sen orada, “Bu insanlar ne zaman Risale-i Nur’u dinleyecekler?” diye ümitsizliğe düşme, merak etme! Kat’iyen bil ki: Mele-i A’lânın hadsiz sakinleri, bugün Risale-i Nur’u alkışlıyorlar. Onun için, hiç ehemmiyeti yok. Kıymet kemiyette değil, keyfiyettedir. Bazen bir hâlis ve fedakâr talebe, bine mukabildir.
Tarihçe-i Hayat, s. 476
***
Madem hakikat budur; insan kendi vazifesini yapıp Cenab-ı Hakkın vazifesine karışmamalı.
Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerası ve etbâı ona demişler:
“Sen muzaffer olacaksın. Cenab-ı Hak seni galip edecek.”
O demiş:
“Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenab-ı Hakkın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek Onun vazifesidir.”
İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.
Evet, insanın elindeki cüz-i ihtiyârî ile işledikleri ef’allerinde, Cenab-ı Hakka ait netâici düşünmemek gerektir. Meselâ kardeşlerimizden bir kısım zatlar, halkların Risale-i Nur’a iltihakları şevklerini ziyadeleştiriyor, gayrete getiriyor. Dinlemedikleri vakit, zayıfların kuvve-i maneviyeleri kırılıyor, şevkleri bir derece sönüyor. Halbuki üstad-ı mutlak, mukteda-i küll, rehber-i ekmel olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, [”Peygambere düşen ancak tebliğ etmektir.” (Mâide Suresi: 99)] olan ferman-ı İlâhîyi kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyade sa’y ve gayret ve ciddiyetle tebliğ etmiş. Çünkü [“Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir.” (Kasas Suresi: 56)] sırrıyla anlamış ki, insanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenab-ı Hakkın vazifesidir; Cenab-ı Hakkın vazifesine karışmazdı.
Öyle ise, işte ey kardeşlerim! Siz de, size ait olmayan vazifeye harekâtınızı bina etmekle karışmayınız ve Hâlık’ınıza karşı tecrübe vaziyetini almayınız.
Lem’alar, s. 228
LÛGATÇE:
etbâ: tâbiler, hizmetkârlar.
kemiyet: miktar ve sayı durumu, nicelik.
keyfiyet: nitelik, özellik, durum.
mele-i a’lâ: peygamber ruhları ile büyük meleklerin bulunduğu ulvî topluluk.
mukteda-i küll: her şeyde herkesin uyması gereken kimse olan Hz. Peygamber (asm).
netâic: neticeler, sonuçlar.
sa’y: çalışma, çabalama.
vüzera: vezirler.