"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yeni Asya ve 15 Temmuz - 3: 15 Temmuz manevî hayatımıza da darbe vurdu

17 Temmuz 2024, Çarşamba
15 Temmuz bu toplumu Bediüzzaman’ın “En büyük musibet dine gelen musibettir” şeklinde uyardığı büyük musibetin kucağına atmış, manevi hayatın büyük bir yara almasına sebep olmuştur. 15 Temmuz’un demokratik hayatı dumura uğratan hukuk dışı uygulamaları bir yana, manevi hayatımıza da büyük darbeler vurduğu aşikardır.

Yeni Asya ve 15 Temmuz - 1: 15 Temmuz özelinde Yeni Asya’nın din, devlet ve cemaat ilişkilerine bakışı
Yeni Asya ve 15 Temmuz - 2: “Müsbet iman hizmeti” çizgisi dışına asla çıkmadık

—Dünden devam —

15 Temmuz’a gelinen süreçte, kamuoyunca “cemaat-iktidar ortaklığı” şeklinde tarif edilen hastalıklı birlikteliğin doğuracağı sonuçları önceden kestiren ve her iki tarafa da gerekli uyarıları çok önceden yapan Yeni Asya’nın elbette söyleyecek çok sözü vardır. 

28 Şubat sonrası menfaate dayalı bir yaklaşımla oluşturulan suni birlikteliğin ifşası, gelecek nesillerin benzer hadiseleri tekrar yaşamaması adına son derece önemlidir. Bu birlikteliğin Ergenekon sürecinde olduğu gibi birlikte ortaya koydukları hukuksuzluklara karşı çıkması nedeniyle “Ergenekoncu” olarak yaftalanan Yeni Asya’nın, bugün de yine benzer şekilde 15 Temmuzla anılan hareketle iltisaklandırılması bizim için şaşırtıcı değildir. Yeni Asya dini bir cemaat ile güce yaslanan iktidarın birlikteliğini dinin özü itibariyle yanlış bulmuş, her iki tarafı da uyarmayı vazife bilmiştir. Dershane kriziyle birlikte Türkiye’nin sürüklendiği hukuksuzluk zeminlerini fark eden Yeni Asya, bu dönemde de hukuka bağlı kalınması isteğini sıklıkla dile getirmiş, bu sefer de iktidar ve mensuplarının hışmına uğramaktan kurtulamamıştır. 

Akl-ı selimin dışlandığı, garaz, kin, intikam duygularının körüklendiği bir süreç sonrasında kökü dışarda olan mihrakların da planlamasıyla meydana gelen 15 Temmuz, Türkiye sosyolojisinin derinden sarsan kaotik sonuçları doğurmuş,  Türkiye’yi derin bir uçurumun kıyısına getiren bu durum iktidar sahipleri tarafından “aldatıldık” şeklindeki basit bir ifade ile geçiştirilmiştir.  Oysa hakiki mümin aldanmaz ve aldatmaz. Yeni Asya, bu ülkenin tarihi vizyonunu, enerjisini, dini birikim ve demokratik kazanımlarını tehlikeye atan bir aldanmayı da makul bulmamaktadır.  

Gülen hareketinin en güçlü olduğu, devlet erkanınca el üstünde tutulduğu, siyasi iktidarla ortak görüntünün verildiği bir dönemde dahi bu gurupla mesafesini koruyan, dini cemaatlerin siyasetle içli dışlı olmaması, asli vazifesinin dışına çıkmaması gibi telkinlerini bu guruba karşı da tekrarlayan Yeni Asya’nın gelinen noktada “biz uyarmıştık, hak ettiniz” gibi bir tavrı sergilemesi de elbette beklenemezdi. 

Yeni Asya olarak bu sürecin iki yönlü değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Kaderî cihet ve hukukî süreç...

“Fenalığı kendinden, iyiliği Allah’tan bil ”şeklindeki İlahi hüküm mucibince başımıza gelen hadiseleri kader cihetiyle değerlendirme, “hangi fiilinizle kadere fetva verdirdiniz ki, şu musibet hükmetti?” sorusu eşliğinde iç muhasebe yapma, Risale-i Nur’un bize öğrettiği önemli bir metottur. “Mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır.” prensibince Gülen grubunun içinde yer almış, bu süreçte bir şekilde mağdur edilmiş kişilerin bir iç muhasebe yapması temennimizdir.  

Hukukî yönüyle, Yeni Asya’nın bu dönemde de adalet vurgusunu tekrarlaması, masumların hukukunun zayi edilmemesi gerektiğini savunması, suçun şahsiliği ilkesine riayet edilmesini söylemesi, bir şekilde bu gurubun içinde yer alanların hukukunun korunmasını istemesi inancımızın da bir gereğidir. 

Aklın ve hukukun gereği olan bu gibi uyarıları, terör propagandası olarak lanse etmek ancak cemaat iktidar ortaklığının işlediği cürümleri örtbas etmek, işlenilen külli günahlara ortak aramak çabasından başka ne olabilir ki…  15 Temmuz’un hemen akabinde başlatılan hukuksuz uygulamalara, masumiyet karinesinin çiğnenerek toptancı bir yaklaşımla yüz binlerin terör örgütü üyesi ilan edilmesine, binlerce kişinin yargılanmadan mağdur edilmesine, İslam tarihinin ve hukukunu hiçbir döneminde rastlayamayacağımız “hainler mezarlığı” gibi uygulamalara sahip çıkmamız, hukuk dışılığı kabullenmemiz elbette mümkün değildir.  

Ancak “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya…” “Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez” prensibince bu süreçle ilgili hakikatleri hak namına söylemek de boynumuzun borcudur. 15 Temmuz, ne yazık ki, bu toprakların İslamlaşmasında büyük rol oynamış, manevi hayatını şekillendirmiş olan tarikatlara ve son tahlilde de cemaatlere karşı sosyal destek ve güvenin azalmasında büyük rol oynamıştır. 15 Temmuz bu toplumu Bediüzzaman’ın “En büyük musibet dine gelen musibettir” şeklinde uyardığı büyük musibetin kucağına atmış, manevi hayatın büyük bir yara almasına sebep olmuştur. 

15 Temmuz’un demokratik hayatı dumura uğratan hukuk dışı uygulamaları bir yana, manevi hayatımıza da büyük darbeler vurduğu aşikardır. 15 Temmuz kalkışmasının doğurduğu tahripkâr sonuçlar cemaatlerin manevî hizmetleri gerçekleştirmesine engel olmuş, cemaat kavramı içinde barındırdığı değerlerle birlikte dejenere olmuş, dini guruplar tarih boyunca gördüğü sosyolojik desteği ve alakayı önemli ölçüde kaybetmiştir. Bu aşınmayı manevi geleceğimiz açısından büyük bir tehlike olarak gören Yeni Asya, yukarıda zikrettiğimiz şekilde tüm dini gurup ve cemaatlerin kendi özeleştirisini yaparak  asli vazifesine geri dönmesini zaruri görmektedir.  

Buradan hareketle kamuoyuna tekrar ilan etmek isteriz ki:   Yeni Asya, “Nurculuk” nitelemesini reddettiğini çeşitli beyanlarla farklı zeminlerde dillendiren Fethullah Gülen’le yollarını 1970’lerin başında ayırmıştır. Yeni Asya Gazetesini neşreden  Nur Cemaatinin  yaslandığı Nurculuk fikri ve benimsediği hizmet tarzı ile Gülen hareketi arasındaki farklar son derece derindir. Dikkatli bir araştırma ile gösterilebilecek bu hakikat ortada iken Risale-i Nurları terör hareketinin beslendiği fikri kaynaklar olarak algılatma ve Yeni Asya’yı da  15 Temmuz’la ilişkilendirme çabalarını aklı ve vicdanı yerinde olan hiçbir fert kabul etmeyecektir.   

Öncelikle Risale-i Nur hareketi umumun mukaddes malı olan dini hakikatleri dünyevi, hatta uhrevi menfaatlere alet etmekten çekinirken ‘siyasetli cemaat’ nitelemesine  daha yakın olan Gülen hareketinin hizmet gayesi ile bürokratik makamlara talip olduğu görülmektedir. Risale-i Nur hareketi metin odaklı, meşverete dayalı bir sistemi öngörürken Gülen hareketinin şahıs merkezli bir hareket olarak gelişmesi Risale-i Nur’un özüne terstir. Haksız sürgün kararları öncesi kendisini ülke dışına çıkarmayı ısrarla teklif edenlere “imanı kurtarmak ve Kur’ân’a hizmet için, Mekke’de olsam da buraya gelmek lâzımdı.” diyerek onları reddeden Bediüzzaman’ın hizmet anlayışına tamamen aykırı olarak  25 yıldır dışarda  olan Fethullah Gülen’in Amerika’da kimlerle  nasıl bir münasebet içinde olduğunu bilemediğimiz gibi, hizmet tarzını da tam manasıyla Nurculuk olarak niteleyemeyiz. Ayrıca, sivil bir cemaat görüntüsünü zedeleyen hiyerarşik bir yapının en başında olan Gülen’in; hükümetin  kumpas, soru çalma, devlette kadrolaşma ve darbe girişimi gibi hukuk dışı hadiselerle ithamı  neticesinde,  ülkesine dönüp mağdur olduklarını dile getiren taraftarlarını savunmaması da anlaşılır bir durum değildir.  

Yeni Asya’nın naşirleri  tüm prensiplerini Risale-i Nur’dan almakta, Risale-i Nur’un hizmet metodunu benimsemekte ve uygulamaktadır. Yeni Asya Risale-i Nur metinlerine harfi harfine sadık iken Gülen grubunun –Bediüzzaman’ın sağlığında hiçbir şekilde rıza göstermemesine rağmen- Risale-i Nurları sadeleştirme adı altında Risale-i Nur cemaatlerini birbirine düşürecek tarzda bir hareketin içerisine girmesi, hiçbir uyarıya kulak asmayarak Risale-i Nurları tahrif hareketine devam etmesi,  kadere  fetva verdiren icraatlarından biri olarak görülebilir… Yine 12 Eylül başta olmak üzere Gülen grubunun darbeler karşısında net bir tavır ortaya koymaması, tam tersine memnuniyetiyle birlikte devletçi bir tavır sergilemesi, medya imkanlarını zaman zaman Kemalizme karşı müsamahakâr durması, aramızdaki derin uçurumun net bir göstergesidir.

Yeni Asya 12 Eylül askeri darbesine ve anayasasına karşı çıkmış, hiçbir zaman hukuk dışı mekanizmaları alkışlayan bir konuma kendini düşürmemiş, “ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam” anlayışının bayraktarlığını sayısız bedel ödeyerek gururla yapmıştır. 

Sonuç olarak, meşvereti Allah’ın bir emri olarak kabul eden ve uygulayan, imanın bir özelliği olarak gördüğü hürriyeti baş tacı eden, bu ülkenin ayakta kalmasının ancak adaletle mümkün olabileceğini savunan Yeni Asya, müsbet hareket ilkesiyle asayişin muhafazasına yardımcı olmaya gayret etmekte, kaynağı millî irade olan, eşitlik ve adalet ilkelerine dayanan bir yönetim şeklini ifade eden tam demokrasi idealini sürdürerek Risale-i Nurdan aldığı dersle ülkeyi yönetenlere fikri katkı sunmakta ve tüm insanlığın muhtaç olduğu Risale-i Nur hakikatlerinin projektörü olma görevine devam etmektedir.  

Gayret bizden Tevfik Allah’tan.

—SON—

Okunma Sayısı: 3035
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Emin Deniz

    17.7.2024 23:15:43

    Tebriklerler... Mükemmel bir Nurculuk manifestosu... İşte cemaatlerin, alemi islamin ve insaniyetin kurtuluş recetesi ve Kur'an'ın bu asra bakan bir mucize-i maneviyesi olan Risale-i nurun içtimai ve siyasi meselelerinin bir özetti. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Yüz yılı aşkin bir zamandır alemi islama ve insanlığa hürriyet ve meşveret temelinde kurtuluş receleri sunan Bediüzzamanin hakkıyla anlasilmasi halinde insanligin huzura ve barişa kavuşagini artık görme zamani gelmiştir.Biz inanıyoruz ki insanlık herşeyi deneyecek ve huzur bulamayacak en nihayetinde çareyi Kur'an'da va Risale-i Nur da bulacaktır.

  • Hüseyin İlhan

    17.7.2024 06:32:58

    Hayırlı sabahlar.Şu güne ve saate kadar görünen tek haikat şu:15 Temmuz bahanedir asıl hedef ise iktidarın hak,hukuk,adalet katliamı ile milletin demokrasi ile hesap sormasını,arzu ve ihtiyaçlarını dile getirmesini yok etmektiiir. Bakın SURİYE meselesi hiç bir haklı neden dayanmıyooor. Dayanıyor diyenin bir tek haklı istinadı olamaz.Amma şu hususta dahi tv'de ülke siyasi liderleri ile konuşmaktan'kaçan,bir üllke başındaki şahsın ne emelelri olduğuna İSRAİL'in yaptıkalrı delil ve belgediiir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı