Düzce Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Önbaş Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesinde “Sosyal denge ve muhalefet refleksi” konulu bir seminer verdi.
Haber - Furkan Kösmene
Prof. Dr. Ömer Önbaş, celâl-cemâl tecellîlerinden vücudun çalışma sistemine kadar her alanda görülen tam bir denge hâlinin toplum düzeni için de geçerli olabileceğini söyleyerek Bediüzzaman Hazretlerinin sözlerinden örnekler verdi: “Bediüzzaman ‘Ferd’ ismini anlatırken kâinatın her bir cüz’ünün, bir vücudun azâları, bir fabrikanın çarkları gibi işlediğini, teânuk, tesânüd, tecâvüb ve teâvünden hâsıl olan bir birliktelik gösterdiğini söyler.” dedi.
Vücut ve toplum dengesinin özelliklerine dikkat çeken Prof. Dr. Önbaş: “Biz tabipler ikisine bu gözle baktığımızda ilginç benzerlikler görüyoruz. Bugün bu benzerliklerden birini ele alacağız” dedi.
ZIT KUVVETLER DENGEYİ SAĞLAR
Vücut sistemimizin, defansif ve ofansif adı verilen zıt faktörlerin bir arada olmasıyla âhenk ve uyum içinde dengede kalabildiğini ifade eden Prof. Dr. Önbaş: “Her vücut hareketi için bir kasın kasılması ve diğer kasın gevşemesi gerekmektedir. Bu şekilde zıt kuvvetler, aynı anda birbirini tamamlayarak hareketin düzgün, dengeye dayalı ve akıcı bir şekilde gerçekleşmesini sağlar” şeklinde konuştu.

Denge mekanizmalarının her an aktif olmasının dengenin bozulmasına izin vermediğini söyleyen Prof. Dr. Önbaş şöyle dedi: “Mağduriyetlerin önlenmesi, mağduriyetlerin düzeltilmesinden daha öncelikli olmalıdır. Bozulan dengenin tekrar sağlanmaya çalışılması tedavi kapsamına girer. Oysa ki amaç hastalanmamak, yani dengenin bozulmasına izin vermemektir ki bu da koruyucu hekimlik şümulüne girer. Önemli olan çok iş yapmak değil, hatâ yapmamak, yasakları çiğneyip kuralları ihlâl etmemektir. Polisin asıl vazifesi, namuslar pâyimal olduktan sonra devreye girip olaya el koymak değil, suçun işlenmesine mâni olacak zemini sağlamaktır.”
KÂİNAT DENGEYE NE KADAR MUHTAÇSA, İNSAN VE CEMİYET DE MUHTAÇTIR
Prof. Dr. Ömer Önbaş sözlerine şöyle devam etti: “Parkinson hastalığı, beyinde dopamin üreten hücrelerin ölümü veya hasar görmesi sonucu ortaya çıkan bir nörolojik bozukluktur. İstemsiz hareketlerin ortaya çıkması ve uyum bozukluğu hastalığın en sık rastlanan ve en dikkat çeken belirtilerinden biridir. Hareketler kontrolsüz olduğundan istenilen sonuç alınamaz. Hasta, titreme sebebiyle dolu bir kaşığı dökmeden ağzına götürüp beslenemez. Kâinat, dengeye ne kadar muhtaç ise insan ve cemiyet hayatı da o kadar muhtaçtır ki buna ‘sırat-ı müstakîm üzere olma’ denir.”
Bediüzzaman'ın demokratik cumhuriyet tanımı olan “adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet”in ancak tesirli muhalefetle varlığını sürdürebileceğini ifade eden Prof. Dr. Önbaş: “Muhalefet, meşru ve samimî ‘muvazene-i adalettir’ zira dengelenmeyen güç, istibdata dönüşür” ifadelerini kullandı.

TOPLUMDA İSTİBDÂDÎ YÖNETİM BEDENDEKİ PARKİNSON HASTALIĞI GİBİDİR
Prof. Dr. Ömer Önbaş: “Meclisler hür mebuslardan oluşmalıdır. Hükümet hizmetkârdır. Her karar hür mebuslar tarafından tartışıldıktan sonra alınmalıdır. Parlamenter meclis sisteminde de iktidar icraat yaparken muhalefet hareketi kontrol edip dengeye katkı veren kas grubu gibi vazife yapmalıdır. Bedende Parkinson denilen hastalığın devlet idaresindeki karşılığı istibdâdî yönetimdir. Muhalefetin tesirsiz bırakıldığı sistemlerde istenen neticelerin sağlanması zorlaşacak ve içi dolu bir kaşık bile zayiatsız olarak ağıza alınamayacaktır. Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları zarurî kuttan ziyade bırakmayacak, kaşıktan milletin ağzına ölmeyecek miktar güçlükle ulaşabilecektir. Zıt kuvvetlerin uyum içinde olmadığı meclisler, siyasî Parkinson hastasıdır; zira birbiri ile uğraşanlar müsbet hareket edemezler.” dedi.
MUTLAK İKTİDAR MUTLAKA YOZLAŞIR
Yönetim sistemlerinde muhalefetin önemine değinen Prof. Dr. Önbaş, mecliste istişare edilmeden karar alınmamasının demokrasinin bir gereği olduğunu, mutlak iktidarın mutlaka yozlaşacağını vurguladı. Prof. Dr. Önbaş sözlerine şöyle devam etti: “Hangi hükümet modeli belirlenirse belirlensin sorgulanması gereken husus, muhalefetin konumu olmalıdır. Bu sebeple denilebilir ki muhalefet kurumunun kabul edilmesi, tanınması ve yaşatılması, sistemin demokratik mi otokratik mi olduğunu belirleyen baş faktörlerdendir. Yönetim sistemlerinde muhalefetin önemi giderek artmaktadır. Demokrasiyi seçime indirgediğimizde “seçimden seçime” anlayışı ile birçok yanlışlara davetiye çıkarılır. Oysa vücuttaki kontrol sistemlerinin çalışma mantığı gibi, olay esnasında hatalı sonuçlar oluşmadan önce kontrol denge sistemleri devrede olmalıdır. Zararları def etmek, yararları çekmekten daha öncelikli olduğuna göre umuma ait işlerde yönetim mantığında öncelik yanlış yapmamak üzerine kurulmalıdır.”
“Muhalefet muvazene-i adalettir.” diyerek konuşmasını sürdüren Prof. Dr. Önbaş, muvazenenin çok geniş âlemlerdeki yansımalarından, ferde, topluma, meclise, meşihat ve sadaret müesseselerine, medyaya, adalete, STK’lara bakan yönünü Risale-i Nur perspektifinden ele aldı.
1. FERDE BAKAN YÖNÜ
“‘Onlar bile bile dünya hayatını ahirete tercih ederler’ ayetine Risale-i Nur’da dikkat çekilir. ‘Hiçbir asır böyle bir tarzı göstermemiş’ vurgusuyla bu asrın acip hâli nazara verilir. Zira insanlarda hükmeden hayat zevki ve hırsı; akla, ruha galip olduğundan o kör hissin kolay mağlup olmadığının ve ahiret bilindiği hâlde yanlışta hâlâ devam etmenin ince sırrı deşifre edilir. Çözüm; yalnız müeccel bir ahiret hesabıyla değil, hemen olay anında, hayırlarda muaccel Cennet lezzetini, şerlerde Cehennem elemini yaşatıp hissiyatta istikâmeti muhafaza ve dengeyi sağlamaktır” şeklinde konuşan Prof. Dr. Önbaş: “Kötülüğün dünyadaki hâl-i hazır sonuçları ile o his mağlup edilip kişilere fenâ şeylerden el çektirilir” dedi.
(Devamı yarın)