İsrail’in Gazze katliamına dair “dünya seyrediyor, bir şey yapmıyorlar!” diye yakınırken ne var ki Ankara’dakiler de seyrediyor; sadece “konuşuyorlar.” Bir tek STK’lere mitingler tertipletiliyor. Böylece geniş kapsamlı ekonomik, enerji ve silâh alımı anlaşmalar, işbirlikleri gürültüye getiriliyor.
Önemli bir kısmı “iktidara iliştirilmiş” vakıfların düzenlediği “Filistin’e destek, İsrail’e lânet” mitingindeki çifte standartlar, “İsrail samimiyet(sizliğ)i”ni bir defa daha açığa çıkarıyor.
Bu açıdan bazı bakanların, AKP’li vekillerle partinin il-ilçe yöneticilerinin katıldığı ve “çocuk katili İsrail kahrolsun!” sloganlarının atıldığı Galata köprüsündeki son mitingde İsrail’le yaptıkları ticarete atıfla “bu sermaye sahipleri ayağını denk alsınlar!” diye tehdit etmesi dikkati çekici oldu.
Zira Bilal Erdoğan, “Filistin davası sürdüğü müddetçe hayatımızda boykota yer açacağız” diyor; lâkin çoğu AKP’den daha önce aday adayı olmuş işadamlarıyla devletin, 7 Ekim saldırısından bu yana İsrail’le ticaret için yüzlerce gemi Türkiye ile İsrail arasında mekik dokuyor.
Anlaşılan, İsrail’le yirmi iki yıllık AKP iktidarında tarımdan tohumculuğa, turizmden telekomünikasyona ve silâh alımı ihalelerine kapsamlı ekonomik, siyasi, enerji ve silâh alımı mutâbakatları, anlaşmaları, işbirlikleri “tek kişilik hükûmet”te arttırılarak sürdürülüyor.
Böylece, 2009 Ekim’inde Viyana’da Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) üyeliğinin bahşedilmesi, İsrail’in tek Müslüman üye Türkiye’nin onayıyla Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) alınması, tarihinde ilk kez İsrail Cumhurbaşkanı’nın Ankara’ya dâvet edilerek TBMM’de konuşturulup alkışlanması, Türk Bayraklı Mavi Marmara yardım gemisine yaptığı baskınla on vatandaşı katleden İsrailli sorumluların yirmi milyon dolar karşılığında Türkiye’de ve uluslararası mahkemelerde yargılanmalarından cayılması kırılganlıkları milletin gözünde perdeleniyor.
Keza Konya’daki İsrail Hava Kuvvetleri Koordinasyon Merkezinde İsrailli pilotların eğitilmesi, Malatya Kürecik’teki üste İsrail’e istihbarat sağlanması ve NATO tatbikatlarına katılması gibi -günde 100-120 çocuk öldüren- İsrail’e lojistik destek nazarlardan kaçırılıyor.
Hâsılı, tam bir “kayıtsızlık”la Saray’dan İsrail’e hiçbir ambargo uygulanmazken bütün vebalin özel şirketlerin üzerine atılması çarpıtmasıyla toplumu şaşırtma algı operasyonuna tevessül ediliyor. “Elimizden geleni yapacağız” deyip “mücadelemizi en büyük silâhımız duamızla yapacağız” deniliyor; ancak kavli duânın halis olması için önce fiilî duâyla İsrail’e ticaretin kesilmesi gerekiyor.
Gerisi lâf-û güzâf…
GARABET: “Türkiye İsrail’e tavır koyan tek ülke” imiş!
Üç ayı aşkındır dayattığı soykırım zulmüne karşı İsrail’le, AKP iktidarında ve “tek kişilik rejim”de yapılan tek bir anlaşmanın iptali bir yana askıya dahi alınmaması, Ankara’dakilerin “İsrail samimiyetsizliği”ni ifşa ediyor. Bu durumda toplumun önünde hamasi nutuklarla “Ey katil Netanyahu!”, “Ey zâlim İsrail!” nutuklarının İsrail vahşeti karşısında milleti şaşırtma oyunu olduğu ortaya çıkıyor.
Ve en son Malezya Başbakan Enver İbrahim’in “zulme karşı cevabımızdır!” diye ülkesinin limanlarını İsrail gemilerine kapatıp “ekonomimiz bundan etkilenmeyecek” çıkışı gerçeği ortaya koyuyor.
Aslında dört Avrupa ülkesinin -İspanya, Belçika, İrlanda ve Malta’nın- İsrail’deki büyükelçilerini çekip İsrail’in kınamasını AB ortak metnine girmesi için çalışmalar yaparken, her fırsatta İsrail’e veryansın eden “iktidar cephesi”nin “İsrail’le ilişkileri kesersek ekonomimiz zarara uğrar” bahanesiyle İsrail’e ticareti tam gaz sürdürmesi, “dünyada Türkiye’nin İsrail’e tavır koyan tek ülke” iddiasının sığ, basit ve uyduruk bir propagandadan ibaret olduğunu bariz bir biçimde gösteriyor.