Türkiye siyasi iktidarın apar topar Meclis gündemine dayattığı Libya’ya asker sevki tezkeresini tartışırken, bir diğer gerçek gündemi değiştirme komplosu olan Kanal İstanbul çarpıtmaları sürüyor.
Konunun uzmanlarının, Kanal’ın, geçeceği vadi ve çevresindeki ekosistemi büyük ölçüde tahrip edeceği, aktif fay sistemini tetikleyeceği, beklenen 7 şiddetindeki depremde Kanalın Marmara ağzının 9-10 şiddetinde etkilenebileceği, Orta Avrupa’nın tüm sanayi kirliliğinin Marmara’ya dolacağı, özellikle Karadeniz’e girişinin de çürük zeminden ibaret olduğunu nazara verip yıllarca sürecek kazıda yaklaşık 1-1,5 milyar m3 malzemenin kazılmasıyla, Marmara’nın içine döküleceği söylenen 3.5 - 4 milyar metreküp hafriyatla oluşturulacak üç suni adanın deprem hattı kuşağının üzerinde olmasıyla deprem riskini arttıracağı ikazları devam ediyor.
Yine iş makineleri ve tonlarca patlayıcının kullanılmasıyla, vadi ve çevresindeki ekosistem, fauna ve floranın büyük ölçüde tahrip olacağı, zemin özelliklerine göre fazla kayma, heyelan ve göçmeler olacağı uyarıları yapılıyor.
Ayrıca deniz seviyesine kadar kazılınca bir drenaj sistemi olarak çalışacak olan kanal çevresindeki yeraltı su rezervuarlarını tahrip edip yörede tuzlanmaya neden olacağı, İstanbul’a üç-dört milyon nüfus ekleyeceği ve tabiat, ekolojik, su yolları, bitki örtüsünün bozulacağı bildiriliyor. Ve Boğazların ve Karadeniz’in güvenliğinin ortadan kaldırılmasıyla Türkiye’nin güvenliğine vuracağı darbeye dikkat çekiliyor.
EMPERYAL GÜÇLERİN HEGEMONYA ALANI
Diplomatlar, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından geçiş rejimini ve boğazlar bölgesinin güvenliğini düzenleyen 20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışmaya açması ve ortadan kaldırmasıyla Boğazların, Marmara’nın ve Karadeniz’in küresel güçlerin savaş ve uçak gemilerine açık hale gelmesine neden olacağını, böylece Karadeniz’i işgalci ülkelerin çatışma ve işgal alanı haline getireceğini belirtiyorlar.
Zira sözleşmede, barışta ve savaş zamanlarında Türkiye ile savaşan değilse, ticaret gemilerinin Boğazların bir limanına uğramaksızın uyrukluklarını, tonajlarını, gidecekleri yeri ve nereden geldiklerini bildirerek transit geçebileceklerini düzenlerken, savaş halinde Türkiye’ye bu geçişleri askıya alma hakkını veriyor.
Bu açıdan son 2008’de Gürcistan’a müdahale için Karadeniz’e girmek isteyen ABD savaş ve uçak gemilerinin sözleşme gereği Karadeniz’e girmesine izin verilmemesinde açığa çıkan engel ecnebiler hesâbına ortadan kaldırılarak boğazlar yol geçen hanı durumuna düşürülüyor.
Oysa sözleşme iye Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin dışındaki ticaret ve savaş gemilerinin ancak “zararsız geçiş”le geçebilecekleri kayıtlanıyor. Geçişlerde Türkiye’nin onayını alması gereken yabancı gemilerin tonaj ve Karadeniz’de kalma sürelerinin sınırlandırılmasıyla boğazlar ve Karadeniz’in emperyal devletlerin savaş ve hegemonya alanı olması engelleniyor.
KARADENİZ REKABET ALANINA DÖNER…
Özetle, Montrö Sözleşmesi’nin ilgası ya da tadilini gündeme getirmekle mevcut mekanizmayı ıskartaya çıkartacak Kanal İstanbul’un küresel güçlerin işine yarayacak, ecnebilerin menfaatlerine hizmet edecek bir proje olduğu her haliyle sırıtıyor.
Bu bakımdan, Suriye krizinde “stratejik müttefik” ve “model ortak” ABD’nin ağır ekonomik yaptırımları tehdidinde açığa çıktığı gibi, Türkiye’nin yine bir oldu bittiyle karşı karşıya gelebileceğini kaydeden diplomasi çevreleri, Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması halinde bugünkü vaziyette Karadeniz’in, Amerikan, İngiliz ve müttefik donanmalarının rekabet alanına döneceğini ve Türkiye’ye inisiyatif kaybettireceğini açıklıyorlar.
Ve bu durum, Kanal’ın bir “Amerikan projesi” olduğuna dair istifhamları daha da arttırıyor…