Takva, her devirde ön planda tutulan en büyük bir esastır. Âhirzamanın her türlü tahribatına karşı takva kalesine sığınmanın önemi daha artmıştır.
Üstad Bediüzzaman, ”Bu zamanda tahribât ve menfi cerayan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribâta karşı en büyük esastır. Farzları yapan, kebireleri terk eden kurtulur.” (Kastamonu L. s.106) diyerek kurtuluş çarelerini göstermiştir.
Eşref-i mahlûkat olarak en üstün değerde yaratılan insan, akıl, kalp ruh, şuur ve latifeler gibi vasıfları ile yaptığı işlerden mesul tutulmuştur. İmanla İslam’ın gösterdiği hayır yolunu tercih etmesi, sırat-ı müstakim de yürümesi için Hz. Peygamberimiz (asm) Allah’ın (cc) emirlerini ve Kur’an hakikatlerini tarif edip göstermiş. İnsanın yaptığının karşılığını göreceği Zilzal Suresi, 7 ve 8. Ayetlerde haber verilmiştir.
Kalp takva ile günahlardan arınıp temizlenir. Hayatımızı hayırlar, sevaplar, salih ameller iyiliklerle süslemeliyiz. Her amelimizde rızayı İlahiyi düşünmeliyiz. Ömrümüzü Hz. Peygamber Efendimizin (asm) hayatını ve sünnetlerini esas alarak her dakikasını kötülükten uzak, faydalı hizmetler yapmak niyeti ve gayreti içersinde olmalıyız. Kur’an okumak, Risale-i Nurları mütalaa etmek, ilim, ibadet, muhtaçlara yardım gibi ihlâs dolu hasletlerle takvayı kendimize haslet edinmeliyiz.
Ahir zamanda ifsat şebekelerinin akılları, kalpleri tahrip eden günah kirlerine karşı iman ve Kur’an hizmetlerinin tamir cephesinde cemaat ruhuyla gayret göstermeliyiz. Haksızlığın, zulmün, istibdadın karşısında tavır alıp mazlumun yanında yer almalıyız.