"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sükûnet zamanı

Ali Rıza AYDIN
10 Ekim 2024, Perşembe
Hak’la beraberken, halkla irtibatı kesiniz.”

Mana yüklü bir cümle. Halktan birisinin söylediği bir söz bu, bir “abdullah” söylemiş. Fakat ona, Söyleten söyletmiş bunu.

Evet, Hak’la beraberken… Peki, Hak’la nasıl beraber olunur? Hakk’a en yakın olduğumuz, bir manada, O’nunla birlikte bulunduğumuz en birinci vaziyet, namazdır; yani, secde hâlidir. Bunu Kur’ân tilâveti, Kur’ân tefsirlerinin okunduğu meclis; fikir, zikir ve tesbih gelir ardından.

Böyle durumlarda Cenab-ı Hakk’la iletişim zuhur ediyor; “huzur”da bulunuluyor âdeta. Huzurda iken, “huzursuzluk” hiç de hoşa gitmiyor.

İnsanlar, teknolojiyi hayatı kolaylaştırdığından dolayı kullanıyor. Zorluk vermesi, sıkıntı vücuda getirmesi için değil.

Meselâ: Camide, cemaatte el bağlamış, huzur-u İlâhîdesiniz. Tam o ânı bekler gibi oradan, buradan bir vaveylâ kopuyor! Gel de huşû bul bakalım, nasıl bulabilirsen. Yahut Kur’ân tefsirlerinin okunduğu manevî mekân dershanedesiniz. Okunan konuya konsantre olmuş ve tam tefekküre dalmışken bir ses çıkar ansızın; huşu muşu bırakmaz, berbat eder her şeyi.

Çoğu zaman, Camilerde cepten gelen melodilerin biri çalar, biri susar, başka başka makam başlar: “Hüdayda”dan “Zeybek” havasına; “Taleal”den, “Mozart”ın filânca senfonisine kadar resmî geçiti seslerin!

Açıkçası: Cep telefonları, bazen işi zorlaştırıyor.

Her ne kadar, “Biz izin verdik. Namazdayken, tek el ile telefon kapatılabilir” dense de… Belki “çağdaş(!)” fetva böyle olabilir, ama takva nerede?

Başka bir tablo: Hatip, Kur’ân tefsiri okuyor. Derste, insanlar hıncahınç. Ansızın kitaptan ayrılan el, hatibin eli cebine uzanıyor. Telefonda, bilmem hangi makam melodi… Ders duruyor, boşta kalan diğer el ağza siper oluyor; mesaj alınıyor, veriliyor. Özür mözür, mazeretle tekrar başlıyor dersimiz. Ama o an, âdeta serin bir rüzgâr esiyor salonda. Havayı tekrar ısıt bakalım, ısıtabilirsen!

Yani, Hak’la beraberken, halkla irtibat hiç münasip düşmüyor. Zaten işin tabiatıyla da hiç bağdaşmıyor. Hak’la buluşma anlarında, makamlarında halkla irtibatı kesmeli; kapatmalı şu telefon denen nesneyi bir parça. Çünkü, oradaki hâzırûn, iyi bir okuyucu olmanın yanında iyi de bir dinleyicidir. Bunu dikkatten uzak tutmamalı. Dahası: İnsanları, “Lütfen telefonunuzu kapatın!” yazılı ikaz levhası asmaya mecbur etmemeli.

Nasıl ki, iftitah tekbirinde eller mâsivâyı öteler, bırakır gerilerde; sanırım, bu meseleyi de böyle tefsir etmeli. Camiler, mescitler Allah’ın mekânları, Beytullah’ın misali. Allah’ın zikredildiği, fikredildiği; tefekkür edildiği sohbet mekânları da bir manada öyle.  

Oralarda azamî huzur, azamî huşû yaşanmazsa zihinler başka şeyle uğraşır; hayal dünyasına başka şeyler musallat olur. Huşû için, haz için, tesbih için, naz için; O’na, gönülden niyâz için sükûnete muhtacız.

Velhasıl: Telefonu kapat, gönül pencereni aç. Ziyâ dolsun ruhuna…

Okunma Sayısı: 264
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı