Geçtiğimiz hafta ABD’de DNC (Ulusal Demokratlar Kongresi) gerçekleşti.
Yeni aday Harris, destekçilerinin önüne çıktı, yaklaşan seçim öncesi politikalarından söz etti ve çeşitli eğlence aktiviteleriyle moral toplamaya çalıştı. Görünüşe göre başarılı da oldu. Ancak dikkat çeken bir husus vardı: Kongre esnasında İsrailli bir adam podyuma çıktı ve İsrailli rehinelerin salınması, Gazze’de sivillerin katledilmesinin durdurulması dileğinde bulundu. Bu konuşma büyük bir alkış topladı. Zaten Harris ve ekibinin bu konudaki tutumu “ateşkes” anlaşmasını sağlamak yönünde.
Kongre sona erdi ancak podyuma Filistinli kimse çıkmadı. Trump’a karşı demokratları desteklediklerini açıklayan birçok Filistinli Amerikalı olmasına rağmen, Gazze’de ailesinden katledilenler olan Filistinli Amerikan Demokrat Senatör Raşida Talib bile podyuma davet edilmedi.
Benzer şekilde, Avrupa’daki devletler ve enstitüler de “tarafsız” göründüklerini iddia ederek etkinlikler düzenliyor ama Filistinli seslere yer vermiyorlar. Filistinlilerin trajedisini kendi siyasi emellerine alet etmekten öteye gitmiyorlar. İsrail, Filistinlilere maddî soykırım uygularken, bu aktörler ise Filistinlilerin seslerine, fikirlerine ve bakış açılarına suikast düzenliyor. Sonrasında da yüzlerinde bir damla utanma olmadan insanların karşısına geçip ahlâk dersi vermeye çalışıyorlar. Başkalarının trajedilerini kendi sözde ahlaki mücadelelerinin sembolü hâline getiriyor, kendileri hariç herkesi suçlamaktan gram utanç duymuyorlar.
Batı’da yaşayan, vicdanlı pek çok akademisyen ve aktivist geçtiğimiz aylarda bu tarz suikastlere kurban gitti. Yılların birikimi, saygınlıkları ve bunların sonucu ortaya çıkan değerli ve eşsiz çıkarımlar, sözde ılımlı ama gerçekte vicdansız aktörlerin çıkarları uğruna yok edildi. Bu suikastların başlıca silâhları ise “terör sempatizanı” ve “ırkçı” gibi, ucu sivriltilmiş ama içi boşaltılmış damgalardan oluşuyor.
Bu durumu “sivil” veya “entelektüel” ölüm olarak adlandırabiliriz. Bu insanlar fiziksel olarak yaşıyor olabilirler ama çevreleriyle olan bağlantıları, maddî imkanları ve psikolojik sağlıkları ciddi şekilde kısıtlanmış durumda. Onların bu durumu duyuracak platformlarının azlığı, zamanla unutulma tehlikesiyle karşı karşıya kalmalarına neden oluyor. Tıpkı İsrail’in “bunlar aksiyon alana kadar Filistinlileri yok etmiş oluruz” dediği gibi, bu duruma gözlerimizi kapatırsak, bu insanlar da unutulacak ve biz işimize devam edeceğiz.
Bu anlattıklarımız bize yabancı olmamalı. Sivil ölümlere hiç yabancı olmayan bir ülkeyiz. Susturmayı, dışlamayı ve yaftalamayı siyasi bir taktik olarak o kadar fazla kullanıyoruz ki bu konuda dünyada parmakla gösterilecek bir ülke hâline geldik. Bu “başarımızın”(!) doğurduğu boğucu atmosfer nedeniyle son yıllarda beyin göçü konusunda vahim bir tablo ortaya çıkıyor. En ufak bir eleştiriye, sorgulamaya veya farklı bakış açısına tahammül edemeyen muktedirlerin “terörist”, “bölücü”, “dış mihrak” gibi yaftaları nedeniyle sivil suikasta uğrayan ya da uğramaktan korkan insanlar, özellikle son aylarda ifade özgürlüğü konusunda kötü bir sınav veren Avrupa ülkelerini bile, en azından bir süre için, daha tercih edilebilir görüyorlar.
Gitmeyenler ya da gidemeyenler ise aramızda gezmeye devam ediyor, suikasta kurban gittikleri bilinmiyor, bilinse bile görmezden geliniyor.
Bu problemi çözebilmek için öncelikle erken teşhis önemli.
Acaba siz de suikasta uğramış olabilir misiniz? Etrafınızda kendisi ya da ailesi suikasta uğramış insanlar var mı?
Semptomlar: Gönül darlığı, boğaz düğümü, akıl tutulması ve vicdan sızlaması.