Nereden nereye gidileceğini sona bırakalım. Doğru yönde ve doğru hızda dönerseniz, gözünüz de açıksa, kimseye çarpmazsınız, çarpılmazsınız. Hareketinizden hararet doğar ve enerji de üretebilirsiniz.
Cazip bir cazibe merkezi etrafında dönme kapasitesine sahip olup da dönebilen kişiye “meczup” denir.
Dünyanın diğer memleketleri gibi Türkiye Cumhuriyeti ülkesinde de cezbesiyle kainatın cazibesine eşlik eden akıl ve kalp sahipleri elbette var.
Ama bilhassa bizim buralar, aynı zamanda kendi etrafında dönenlerle ve onları seyrederken başı dönenlerle dolu bir memleket. Akıl baştan gidince yerine neyin geçtiği ise nâmâlum.
Ne demek istiyoruz?
Sosyal medyada bir video var. Siz de görmüş olabilirsiniz.
Kim olduğunu bilmediğimiz, merak da etmediğimiz bir meczup zat, bir mekânda, arkasında Lafzullah yazısı ve kelime-i şahadet ve sair mübarek kelam yazılı bayrak bulunan bir kürsüde, belli ki bir tür cezbe halinde şunları söylüyor:
“Yani şu anda görünen o, yani zuhuratlar o ki, o birinci Türkiye Cumhuriyeti son buldu yani şu anda. Bunu söyleyen biz değiliz yani. Avrupa basını yani. Osmanlı şeyi kuruluyor yani, heh heh. Birinci Osmanlı şeyi kuruluyor. Onun başı da herhalde Tayyip Bey, birinci padişahımız olarak, efendim, gözüküyor. Şet kuşatma vazifesi de mutasavvıfların yani. Bu da görüyor ve gösteriyor ki inşallah, yani böyle bir süreç geçecek, kanaatim yani, bir kaos ortamı, bir şey, ama son sahne iyi bitirilebilirse, bu iş de biter artık yani, efendim, tekrar yüz senenin nahiyetinde Medine-i Münevverede kurulan devletin devamı hüviyetindeki bir devletin yeniden ihyasıyla, efendim, asr-ı saadetin kokularının geldiği bir süreci bu ümmet, bu millet başlatsın inşallah.”
Kaosu hoş gören, hatta sanki kaosu isteyen birine ait bu cümlelerdeki imla ve ifade hatalarına takılmayınız. Önemli olan içindeki manalar.
Ahilikteki şet (şal) kuşatma töreni ile tahta çıkma (cülus) töreninin arasındaki farkı galiba bilmeyen birine ait bu ifadeler size neler anlatıyor?
Anayasa’nın değiştirilemez hükümleri, anayasal çoğunluk, Anayasa Mahkemesi, cumhuriyet, demokrasi gibi kavramlar bu konuşmanın neresinde? Konuşmacı bunlardan ne kadar haberdar?
28 Şubat hazırlıklarını andıran bu garip beyanatla kim neye hazırlanıyor?
Biz eskiden bu memleketin bütün dindarlarının cumhuriyetten geri dönüşün olmadığına inandığını sanırdık. Son yıllarda bu iyimser ümidimizde yanıldığımızı anladık. İyiye gittiğimiz de söylenemez. Müsebbibi kimdir? Bulmak için herkes kendisine ders çıkarsın.
Kalb ehli olan tasavvuf erbabının akıl işi olan siyasetle ilişkisi daima sıkıntılıdır. Ama bilhassa temel siyasi kavramlar hakkındaki yetersizlikleri malumdur.
Bunların cezbesiyle bir yere gidilir. Ama orası istikbal memleketi olamaz. Biz bu cazibede yokuz. Olmayacağız!