Dünya dengeleri hakkında şahsen ayrıntılı fikre sahip değiliz.
Temel değer yargılarımıza güveniyoruz. Bunların başında gelen mottomuz, Hz. İsa ve Mehdi ittifakı projesi olarak da bilinen Medeniyetler İttifakı Projesinin manevî değeri.
Biz bu proje için dua ve gayret etmekle yetiniyoruz. “Dinler arası diyalog” damgası altında kaybolup gitmesini de engellemeye çalışıyoruz ve çalışmalıyız.
“İkinci Trump sonrası dünya” kavramının icat edilmiş olması da gösteriyor ki uluslararası dengelerde ciddi değişiklikler var ve olmaya devam edecek.
Bu gidişatın, biz dindar demokratların vazgeçilmez gündemi ve hedefi durumunda olan AB’ye üyelik sürecini ve AB-Türkiye ilişkilerini de olumlu etkilemesi bekleniyor.
AB tarafı Türkiye’ye ihtiyacını ve Türkiye’nin AB açısından vazgeçilmezliğini daha yakından anlayıp görüyor.
Bunun ardından beklenen gelişme şu: AB Türkiye’nin üyeliği ile ilgili olarak zaman zaman abartıp kullandığı engelleyici bahaneleri artık gündemden kaldırmak zorunda. Aynı şekilde gerçek mazeretleri de abartarak değerlendirmek yerine daha makul bir yaklaşımla ve daha esnek değerlendirmek zorunda. Elbette Türkiye’yi ve İslâm Dünyasını daha iyi ve daha yakından anlamaya çalışması da gerekiyor.
Türkiye’nin de yapması gerekenler var ve bunlar AB’den daha çok.
Öncelikle iktidarın; adalet, hürriyet, insan hakları, basın hürriyeti konuları başta olmak üzere, bizi dünya liglerinde sürekli küme düşüren başlıkları yeniden önüne alıp düşünmesi ve yeniden projelendirmesişart.
Ayrıca iktidarın, AB’yi ve Hür Dünyayı kandırmaya yönelik “…mış gibi” icraatlardan vazgeçmesi şart. Samimiyet AB’nin bir numarası.
İç barışın ve adalet duygusunun yeniden tesisi de şart: Bu kapsamda, içeride yargı eliyle devletten damga yemiş olan, ama AİHM tarafından aklanan yüzbinlerce masumun yeniden topluma entegre edilmesi de en önemli projelerden biri.
Bunları bu iktidar yapar mı? Neden olmasın. İsterse olur.
Biz ümitli değiliz. Keşke AKP 2002’deki eski mihverine dönse ve keşke yapsa. Bunun için öncelikle ayağındaki prangalardan kurtulması şart.
Üstelik sosyal çevre ve muhalefet de bu tür bir değişime hazır.
CHP lideri Özgür Özel’in şu açıklamalarını okuyunca herkes ümitlenir:
“CHP’nin Türkiye’nin önüne koyduğu en önemli hedeflerden biri AB’ye tam üyeliktir. İktidarımızda ışık hızıyla Kopenhag Kriterlerini hayata geçireceğiz.”
“İktidar yapmazsa iktidar olup biz yapacağız” diyenin “İktidarı bu konularda destekleriz” dediği elbette varsayılır. Ama onun da ulusalcı-Kemalist prangalardan kurtulması şart.
Özetle:
“Bir rüyam (hayalim) var” ile başlayan meşhur konuşmayı hepimiz biliriz. Bizim de bir hayalimiz var:
-2002 öncesinde demokratlarla başlayan, ama 2002’den sonra AKP iktidarı ile birlikte yarım kalan demokratikleşme projesi yeniden start almış ve Anayasa’daki ve kanunlardaki ideoloji emreden hükümler, TBMM’de, hem de konsensüsle birer birer değişmeye başlamış…
-İktidarın ve muhalefetin ortak kararıyla Anıtkabir devletçe yönetilen bir kurum olmaktan çıkmış, AB’de olduğu gibi sevenlerinin sahip çıkacağı bir derneğin eline geçmiş…
-Önemli günlerde ve bayramlarda protokol ziyareti listesinden Anıtkabir çıkarılmış. Dileyenin ziyaret edebileceği bir müzeye dönüşmüş…
-Kuzey Kore lideri “Ne oluyor bu Türkiye’ye, bizi yalnız mı bırakmaya çalışıyor” demeye başlamış…