Çarşamba sabah derse girdik. Şirketlerde yasama, yürütme ve yargı benzeri üçlü yapı yerine ikili yapının modern trend haline geldiğini anlatıyoruz.
Şirketin yürütme organı olan yönetim kurulu ile şirketin yargısı demek olan denetim kurulunun iç içe geçtiği, ama denetimin daha aktif hale geldiği yapıları tarif ediyoruz.
Ama, diyoruz, “devlette kuvvetler ayrılığı şart, yargı yürütmenin kontrolüne girerse devlet denetimsiz hale gelir” vs. vs...
Biz güzel güzel anlatıyoruz, ama öğrencilerin gözünde bir parlaklık, içlerinde bir kıpraşma var. Başlarının üstü ile gözlerinin altı arasındaki bölge pırıl pırıl çalışıyor. “Sen ne diyorsun hocam, dünyadan haberin yok galiba” modundalar. Sebebini anlayamıyoruz.
Teneffüse çıkınca her şey ortaya çıkıyor. Kaşla göz arasında olan olmuş. Baş üstü yürütmesi gözaltı yargısına dönüşmüş.
Bir operasyon ki sormayın. Her duyan inanır, ama bilhassa Kadir İnanır!…
Ana muhalefetin ana lideri Ekrem İmamoğlu’na çekilen ve başkalarının da dolgu malzemesi yapıldığı intibaı veren çift tabancalı çifte operasyon Lâz Uşaklarını korkutur mu? Siyasette tesiri ne olur? Bunları zaman gösterir.
Ama bu dönemde yazılıp söylenenlerin bazılarını kayda geçirmesek köşemiz noksan kalır.
Mesela, Bahçeli Devlet herhalde şunu söylemiştir: “Tam biz Kürt meselesini Türkçe çözmek üzereyken İstanbul Başsavcılığı bu operasyonlarla ne yapmak ve nereye varmak istemektedir?”
Gerçekten, bu operasyonların iktidardan çok muhalefete yaradığını düşünenler çoğunlukta.
Peki, kudreti kendinden menkul zavallı Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un şu söylediği ne anlama gelir:
“Yargının başlattığı soruşturma ve davaları Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkilendirmek en hafif tabiriyle hadsizliktir, haddini bilmemektir. Yasaması, yürütmesi, yargısıyla ülkemizde kuvvetler ayrılığı esastır. Yargı kimseden emir ve talimat almaz.”
Ecevit’in, Demirel’in ve Özal’ın Adalet Bakanlarının da zor anları oluyordu. Ama bu kadar zorlandıklarını hiç sanmıyoruz. Zira bu kancalı sivri mızrak hiçbir çuvala sığmıyor.
Kendi partisinin Adalet Komisyonu üyelerine “Hâkime güveniyorsunuz da polise neden güvenmiyorsunuz anlamıyorum” diye çıkışan birinin cumhurbaşkanlığı döneminde “kuvvetler ayrılığı varmış” zannettirmekle görevli bir Adalet Bakanı olmak da zor, “yatırım gelecekmiş” zannettirmekle görevli Maliye Bakanı olmak da…
Bu yüzden en keyiflisi Maliye Bakanı zavallı Mehmet Şimşek’in şu açıklaması:
“Piyasaların sağlıklı işleyişi için gereken her şey yapılıyor. Uygulamakta olduğumuz ekonomi programı kararlılıkla devam ediyor.”
Dikkat ederseniz “ettiriyoruz” demiyor, diyemiyor. Zira ettiremiyor. “Ediyor” diyor çünkü ediyor. Kim ne ediyor ve kimler ne kâr elde ediyor o ayrı mesele. Yani zavallı bakan bile “gelişine vurduk, sonuca bakacağız” der gibi konuşuyor.
(“Koskoca bakanlar hakkında nasıl ‘zavallı’ dersin” diyecek olanlara cevabımız net. Kudret o kadar tek elde ki soru da net cevabı da: Saraydan başka yerden Bakan kiiiiim? Takan kim?)
Böyle zamanda en çok da muhalif”miş gibi görünmek zor.
Şükür biz “muhalif” de değiliz ,“ …miş gibi” de!
Biz sadece üzgünüz. Memleketimizin kaşla göz arasında iç edilen istikbali namına…