Her ölüm haberini aldığımda içimi tatlı bir hüzün kaplar. Ahiret hayatı aklıma gelir. “Ben öldüğümde hâlim ne olacak?” diye düşünürüm.
Sonra Cenab-ı Hakkın rahmetini ve Üstadımızın müjdesini hatırlar, ümitvâr olurum. İnancımıza göre reca/ ümit ve havf/ korku arasında yaşamak asıldır. Cenab-ı Hakkın rahmetini ümit etmek ve azabından emin olmamak lazımdır.
Üstadımız Bediüzzaman, Risale-i Nur’un, şakirtlerine iki mühim neticeyi kazandırdığını; Biri: Kabre iman ile girmek, diğeri: Haberimiz olmadan Nur dairesinde takarrur eden (yerleşen) şirket-i maneviye-i uhreviye düsturu ile, bütün Nur Talebelerinin manevî kazançlarına ortak olmak olduğunu ifade eder.1 Bu açıdan bakıldığında Nur Talebelerinin ölümü daha farklı olmaktadır.
Üstad’a ve Risale-i Nur’a sadâkat ve kanaat ile talebe olup, Nurlar yoluyla ihlâs, uhuvvet ve tesanüd ile iman ve Kur’ân hizmeti yapan Nur talebeleri, vefat ettiklerinde büyük bir ihtimal ile kabre iman ile girerler, amel defterlerinin sevap bölümü açık kalır.
Onlar, vefat edince bu dünyadan daha güzel olan ahiret âleminin tarifsiz saadetine kavuşurlar. Orada başta Hz. Peygamberimiz (asm) olmak üzere diğer peygamberler, Sahabeler, asfiyalar (muhakkik âlimler), evliyalar, şehitler, salih insanlar ve bilhassa Üstad Bediüzzaman ve vefat eden Nur Talebeleriyle mülâki olurlar.
Son bir yıl içinde Nur dairesinde yaprak dökümünün hızlandığı müşahede ediyoruz. Daire içinde hizmetleriyle temayüz etmiş nice şahsiyet, terhis belgesini alarak ahiret yolculuğuna çıktılar. Mikail Yaprak Ağabeyimiz ahiret yolcuları kervanına katıldı. Onun vefat haberini aldığımızda “Bir hizmet erinden daha mahrum olduk” diye içimizi kasvetli bir üzüntü kapladı.
Biz Mikail Ağabeyi, ihlâslı, gayyur, kimseyi incitmeyen, bütün Nur Talebelerini kucaklayan ehl-i hizmet bir Nur Talebesi olarak biliyoruz. O şahıslara değil, şahs-ı maneviye ve Nur ölçülerine bağlanmayı sık sık vurgulardı.
Yaklaşık on sene önce Kartal İHL lisesinden emekli olunca İstanbul Kartal ilçesinden Ümraniye’ye taşındık. Orada hizmetlerle meşgul olmaya başladık. Mikail Ağabeyle ilk defa Yeni Asya Vakfı Süleymaniye Merkezinde YUHİB toplantısında tanıştık. Emekli bir öğretmen olduğumuzu anlayınca bizi Avusturya’da birkaç yıl hizmet etmeye davet etmişti. Bizim ortaokulda okuyan bir çocuğumuzun bulunduğunu, onun eğitimine destek vermek için uzun süre ondan ayrılamayacağımızı ifade etmiştik.
Ağabeyimizle değişik yerlerdeki hizmet toplantılarında hizmete müteallik meseleleri meşveret ederdik. En son geçen senenin Kasım ayında gazete binasında tertip edilen yazarlar toplantısında birlikteydik. Toplantı sırasında fenalaştı. Kendisine müdahale eden doktor abiler, onun kalp krizi geçirdiği söylediler. Ambulans çağrıldı ve en yakın hastaneye gönderildi.
Geçen Pazartesi günü WhatsApp gruplarında onun vefat haberini alınca çok üzüldük. Yeni Asya çınarından bir yaprak daha düştü. Camiamız müstakim, faal, gayretli bir hizmet erinden, gazetemiz değerli bir yazarından mahrum kaldı diye düşündük.
Mikail Ağabeye Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabr-ı cemil diliyoruz. Yeni Asya Camiası’nın başı sağ olsun. Âmin.
Dipnot:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 273.