Seçim sistemi değişebilir ve değişmelidir de. Ama iktidara gelirken vaat ettiğini yaparak “gelince değiştirmek” ile iktidardan gideceğini anlayınca “gitmemek için değiştirmek” arasında uçurum var.
Bir partinin iktidar değilken seçim sistemiyle ilgili yapacağı bütün teklifler iyileştirme kapsamındadır. Beğenip beğenmemek milletin ve vekillerinin bileceği iştir.
Ama iktidardaki partinin, iktidarının zayıflamaya ve hatta yıkılmaya yüz tuttuğunu gördüğünde sistemle ilgili yapacağı teklifler herkes tarafından “gitmemek için yapıyorlar” tepkisiyle karşılanır.
O partinin kendi seçmeni de böyle düşünür. Akıllıysa bunun ardında neler olduğunu da düşünür. Böyle düşünceler ise iktidarı pekiştirmez.
“Her ne olursa olsun iktidarımız yerinde kalsın” diyerek partiye sarılanlarda panik duygusunu arttırır. Asgarî demokrasi kültürüne sahip olan ve az-çok vicdanıyla hareket edip tercih yapacaklarda ise şüphe duygusunu arttırır.
Kalem ehli de o partiyi artık savunamaz hale gelir. Zira “madem doğrusu buydu, bugüne kadar neredeydiler” ana sorusunun cevabı yoktur.
Özetle seçim sistemi ile oynamaya başlayan bir iktidar kendi kendisini sallıyor demektir. Muhalefet de sallayabilirse düşeceği kesindir.
Bu genel kuralın en tipik örneği ANAP’tır.
Bu kural ve sonuçları yönünden AKMHP iktidarına bakacak olursak aynı durumu görürüz.
MHP’yi “ayarlamak” için yapılacak manevranın hepsine zarar vereceği açık.
En sonda gelen en küçük koalisyon ortağı parti durumundaki BBP’nin ve Başkanı Mustafa Destici’nin feryadının sebebi de aslında budur. “Ortanca ortağı kurtarabilmek için bizi de batırıyorsunuz” denmektedir.
Öte yandan asıl mesele artık seçim sistemi değil. Millete ve devlete zarar veren cephe siyasetinin çöküşünü geciktirme isteğidir.
Zaten boş tencerenin sallamadığı iktidar olmaz. Açlıktan ölen zaten yok, ama devletin verdiği küçük paralarla kıt kanaat geçinen iki buçuk milyonun gelirinin bir yılda yarıya düştüğü de açık.
Geçim derdi barajı marajı dinlemez.
Geçim barajı seçim barajını patlatır.
Üstelik bu basınç iktidara ortak yapılmak istenenlerin barajını değil, millete ulaşabilenlerin barajını patlatır.
Bu konunun gündem olması anketlerden bile daha kıymetlidir.
Biz yıllardır söyledik:
AKP aslında bir parti bile değil. Bir siyasî cereyanı temsil etmiyor. İslâmcılık akımının toprağında yetişen bir ağaç demokratlar toprağına dal uzatıp kök salmaya çalıştı, ama genetik uyumsuzluk başarıyı engelledi. “Muhafazakâr demokratlık” kılıfının foyası çıktı, boyası döküldü.
AKP antidemokratik fırsatların ortaya çıkardığı bir oluşum olarak kişisel karizmaya dayalı iktidarla parti olmaya çalıştı. Bunun başarılabilmesi mümkün değil. Kuraldır; “karizma gider parti biter”.
Zaten “iktidarla parti olunmaz, partiyle iktidar olunur” formülü her zaman geçerlidir.
ANAP bu konuda da en güzel örnektir.
Şimdi sırada AKP var.