Bize göre ülkenin ihtiyacı; Demokratlar. Şu anda çoğunlukla hangi partide oldukları ayrı bir konu.
Hangi partinin -adında “demokrat” olsa da olmasa da- Ülkeye lazım olan Demokrat Parti olduğu da ayrı konu. Bu soruların cevabını bulabilmek için Demokrat Parti’nin kökleri hakkında araştırma yapmak istedik.
En iyi kaynaklardan biri Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nın “Türkiye’de Siyasal Partiler” isimli eseri.
Kitabın 2. Meşrutiyet döneminin anlatıldığı ikinci cildinde Demokrat Parti’nin kökü olarak kabul edilen Ahrar Fırkası hakkında ayrıntılı dokümanter bilgiler var.
Ahrar Fırkası’ndan hemen sonra ise İttihad-ı Muhammedî Fırkası ele alınmış.
İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti ile bu Fırka aynı şey. Zira o tarihte henüz bir Siyasî Partiler Kanunu olmadığından her dernek (cemiyet) siyaset yapma hakkına da sahip. Yani her dernek, isterse kendisini “fırka-parti” olarak da isimlendirebiliyor.
Bir şey dikkatimizi çekti.
Tunaya’nın tesbitlerine göre (s.188) İttihad-ı Muhammedî Fırkası (Cemiyeti) en çok Ahrar Fırkası ile ilişki (ve işbirliği) içinde olmuş. Daha da önemlisi bir bakışa göre Ahrarlar kendileri gölgede kalmayı tercih etmişler, İttihad-ı Muhammedîyi ön plana sürerek siyaset yapmışlar.
İttihad-ı Muhammedî Fırkasının o dönemin partilerinden biri olan Demokrat Fırka ile “belirgin” bir ilişkisi olmamış.
Malumunuz, çokları 31 Mart “İsyanı”nı 2. Meşrutiyetin olumlu yönünü bozan ve İttihat ve Terakki iktidarını demokratik gidişattan uzaklaştıran bir etki yapmakla eleştiriyor.
Tarihçiler ve Tunaya, İttihad-ı Muhammedî Fırkası ile 31Mart olayı arasında bir ilişki kuruyorlar.
Bu durumda İttihad-ı Muhammedî’nin kurucularından ve fikir önderlerinden olan Bediüzzaman da bu neticeden mesul tutuluyor.
Tarihçi Tunaya, bu tesbitlerin başlangıcında “fırkanın belli başlı elamanlarından” dediği Said Nursî’nin kendi kendisini anlattığı ve Volkan Gazetesinin 11 Mart 1325 tarihli sayısında yayınlanmış olan “Bediüzzaman Said-i Kürdî’nin Fihriste-i Makasıdı ve Efkârının Programıdır” başlıklı makaleye atıf yapıyor.
Tunaya, kitabının burasında (s.182, dpn. 3) ilginç bir bilgiye daha yer veriyor.
Kendisi Vatan Gazetesinde 10 Mart 1949’da 31 Mart olayı hakkında bir yazı yazıyor. Bu yazıda “Said-i Kürdî” hakkında da bazı bilgiler yer alıyor.
Bunun üzerine Bediüzzaman’ın talebeleri gazete idaresine Üstad hakkındaki pasajları eleştiren –ve tashih eden- bir mektup gönderiyorlar. Mektubu gönderenler; “Afyon’da oturan Ahmet Nazif, Ahmet Feyzi, Hasan Tabancalı, Selahattin Çelebi, Zübeyr, Ceylan Çalışkan”.
Tunaya, bu mektubu kitabının 182. sayfasının 3 nolu dipnotuna taşıyor ve diğer bazı bilgiler yanında şu cümleleri de not düşüyor:
“Biz Said-i Kürdî’nin tahrikçiliğinden değil, Fırka ile olan yakın ilişkilerinden bahsettik ve bu yakınlığı da bizzat ‘Volkan’da neşrettiği yazılarına dayanarak saptamaya çalıştık.”
Bu olaydan bazı dersler çıkarılabilir.
Bizim dersimiz şu: Neşriyat mühim iştir. Aktif olmak gerekir.