(ÇOCUKLAR İÇİN RESİMLERLE 19. MEKTUP)
Böyle bir kitap yayınlarımız arasında henüz yok. Her ne kadar Hayreddin Ekmen’in “Peygamberimizin Hayatı” isimli o cazibedar ve fevkalâde güzel eseri, çok önemli bir boşluğu dolduruyor ise de, bu sahada çocuklar için hazırlanmış ve doğrudan mu’cizât-ı Ahmediye’yi (asm) konu alan ve onun ne kadar eşsiz ve benzersiz bir insan olduğunu, gerçekten de “Allah’ın Habibi ve Kâinatın Efendisi” olduğunu resimlerle çocukların zihnine ve kalbine nakşedecek bir kitabın çıkarılmasına ihtiyaç çok.
O muhteşem Zât’ı (aleyhissalâtü vesselâmı) kâfir veya gafil insanlardan başka kâinattaki bütün varlıkların yakînen tanıdığını, candan sevdiğini, hasretle beklediğini, onun imkânsız gibi duran emirlerini bile iltifat telakki ederek -Rabbü’l- Âlemîn’in izin vermesiyle- mu’cizâne ve harikulade bir şekilde yerine getirdiklerini, taşlardan ağaçlara, kurtlardan kuşlara, bulutlardan aya ve yıldızlara kadar, kâinattaki her tür varlıktan bir temsilcinin adeta kendi türü namına ona biat ettiğini özellikle işlememiz gerekiyor.
Elimizde 19. Mektup gibi hazır bir metin varken bu hususu masum yavrularımıza o metnin özetiyle birlikte bir de resimlerle anlatmak ve böylece tamamen anlayabilecekleri şekle dönüştürülmüş bir risale (kitap) olarak onların ellerine vermek çok zor olmasa gerek.
Çünkü Müslüman çocukların hayal dünyasını istila eden o sanal, yalancı, sahte ve sözde kahramanlardan artık bıktık! Tabletler üzerinden yavrularımızla ilgilenip bizim yerimize (!) onlarla oynayan, oynarken de onların masum kalplerini kirleten serseri ve dejenere oyun karakterlerinden artık usandık! Tertemiz beyinlerine kazınan yalan yanlış “En Büyük İnsan” imajlarından yeter artık, gına geldik! İstidraçlı zalimlerin, şarlatan sihirbazların, şaklaban sapıkların, şerbetli bir zehir gibi bu necib milletin çocuklarına içirilmesinden nefret ediyoruz!
Şurası garip değil mi? Üstad Bediüzzaman (ra), Peygamber (asm) Efendimizin mu’cizeleri hakkında hacimli bir risale telif ediyor ve bu risale -diğer risalelerden çok daha fazla ve belirgin bir şekilde- hissî (somut) kerametlere, yani gaybî tasdike mazhar oluyor. Müellif-i Muhteremi, sanki “En azından bu sayfayı olsun altın ile yazın!” diye tembih ediyor, ama biz hâlâ o sayfayı kûşe kâğıda basmakla vaziyeti idare ediyoruz. Niye resimleyip çocukların ellerine vermiyoruz!?
Yaz Kur’ân Kurslarının ve çocuk programlarının başladığı bu günlerde bu maksatla bir fetvayı da zekât veren ehl-i himmete hatırlatalım:
Çocukların karnını ana babaları zaten doyuruyor. Hatta kendileri yemiyor, onlara yediriyorlar. Bu konuda bize pek ihtiyaçları yok. O halde biz onların kafalarını ve kalplerini doyurmaya bakalım. Bunun için de zekâtımızı ebeveynlere para olarak vermek yerine -duruma göre- çocuklarımız için hazırlanmış ve yayınlanmış eserlerimizden satın alarak doğrudan çocuklara hediye edelim. Okuyup bitirdiğinde “Bu kitapta anlatılanlardan en çok hangileri onun dikkatini çekecek?” bunu da merak ettiğimizi ve zevkle dinleyeceğimizi kendisine söyleyelim.
Yalnız fetva itibariyle burada iki notu ve kaydı bilmemiz gerekiyor: Birincisi, bulüğa ermemiş her çocuk, zenginlik yönüyle babasına tabidir; baba dinen zengin ise çocuk da zengin sayılır. Ancak bulüğa ermişse, ülkemizde bulüğa ermiş çocuk ve gençlerin genellikle ne gayr-i menkulü, ne de 24 ayar 80,18 gr. altın miktarında (yani nisab miktarında) birikmiş ve yıllanmış bir parası vardır. Binaenaleyh, fakir babaların küçük çocuklarına veya eğer nisaba malik değillerse ergen kardeşlerimize zekât namına bu tür kitapları hediye etmek, bu gençlerin meyvesiz yaşayabileceğini, ama imansız yaşayamayacağını iyi bilmek demektir.
Nitekim Üstad Hazretleri de “Kitap verme zekâta dâhil edilebilir mi?” şeklindeki suale: “Keçeli! İsabet! Ben çok kitap dağıtırdım. Tarihçe-i Hayat’ı el’an dağıtıyorum” diye cevap vermiştir. (Mustafa Birlik’ten, Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, VI/282)
İkincisi “Zekâtı Ramazanda dağıtıp bitirdik” diyenlere, gelecek senenin zekâtını, ona mahsuben şimdiden de verebileceklerini ayrıca hatırlatalım.