Bütün varlıklar ve insanlar arasında olması gereken kardeşlik hakikatini, genel ve hususi olmak üzere iki bakış açısıyla ele alalım:
Bediüzzaman, bu sahada belki de bir ilk olmak üzere, tefsirinde ifadesini bulan ve tüm kainat ve insanlığı içine alan kardeşlik hukukunu, bilmana kısaca şöyle izah eder:
Ehl-i iman bizim iman kardeşlerimiz, diğer insanlar ise insanlık kardeşlerimizdir. Dünyada ve kainatta bulunan ve her birisi Allah’ın eşsiz bir mucizesi olan diğer varlıklar da -atomundan galaksilerine kadar- bizim diğer kardeşlerimizdir. Bu noktada Kur’anımızın, karıncayı bile bilerek icitmedeki mesuliyeti hatırlatması, bu geniş dairedeki kardeşliğin özeti gibidir.
Gelelim has dairedeki kardeşlik telakkilerindeki çıkmazlara ve hastalıklara:
Özellikle toplumda iman ehlinin, bilhassa siyaset ve manevi meslek taassubuyla, Hucurat Suresi 10.Ayetindeki “Bütün mü’minler kardeştir” emrini unutarak birbirine karşı haksız tahammülsüzlükleri vb. dahil, diğer bed muameleleridir.
Bu hastalığın reçetesi: Ortak paydası aynı Allaha inanıp, aynı kıbleye yönelen insanların ortak hedefi ise, istikametli dünya hayatıyla ahiretlerini kazanmaktır. Şurası bir gerçektir ki ahiret işlerinde ve cennette rekabet, kıskançlık, düşmanlık ve buğz gibi menhiyat ve düşüncelere yer yoktur. Öyleyse oraya giden yollar ve hayat tarzında da bu menfiliklere yer olmamalıdır.
Her düşünce ve meslek sahibi, kendi meşrep ve mesleğinin şahs-ı manevisini muhafaza etmek şartıyla, diğer meslek ve meşrep sahiplerine ve tüm müminlerin günlük duâ ve niyazlarıyla birbirine yardım ettiğini, her an hatırında tutarak (Her mü’min günlük beş vakit namazında “Rabbenağfirli...” duasında tüm mü’min kardeşleri için duâ eder.) buna göre hareket etmeli. Her gün, defalarca lehinde duâ ettiği bir kimseye, düşmanlık ve buğz etmemeli... Gerçekten bu, tam bir akıl tutulması halidir.
Bediüzzaman, “Bütün mü’minler kardeştir” ayetinin tefsiri olan, 22.Mektup, Uhuvvet Risalesinde ve Yirminci ve Yirmi Birinci Lema olan İhlas Risalelerinde bu kardeşliğin esaslarını izah eder. Konunun tamamının izahını adı geçen eserlere havale edip, onlardan bilmana aldığımız bu bölümü okuyalım:
Ehl-i iman kardeşliği muvacehesinde ihlas ve hakperestlik ise, Kur’an ve sünnet-i seniye dairesinde, ehl-i imana gelecek faydalara samimiyetle taraftar olup, zararlara karşı olmak ve mü’minin başına istenmeyen bir hal ve musibet geldiğinde (velev ki en kötüsü de olsa), ona acıyıp, tedavi ve ıslahı için, kavli ve fiili olarak ona dua etmektir.
Şu soruyu kendimize sorarak cevabını arayalım: Ehl-i iman olarak biz, şu an düşünce ve yaşayışımızla, bu hakikatlerin neresindeyiz?