İnsan, yaratılmışların en seçkini, en şereflisi, iktidar ve ihtiyar sahibi bir varlıktır. Kur’an’ın ifadesiyle, “eşref-i mahlûkât” olarak yaratılmıştır. Cenab-ı Hak insanı yaratırken, iki yönlü istidat vermiştir. Bu yüzden insan, âlâ-yı illiyine çıkabileceği gibi, esfel-i safiline inebilecek bir özelliğe de sahiptir.
İnsan, göklerin ve dağların üzerine almaktan çekindiği bir emaneti yüklenmiş, bu emaneti en güzel şekilde muhafaza edeceğine dair, “kâlu belâ” diyerek Rabbine bir söz vermiştir. Fakat bu yük o kadar ağır gelmiş ki, bir çok insan onu hakkıyla taşımaktan uzak kalmış, bir çok insan bezm-i eles’te verdiği sözü tutamaz olmuştur. Cenab-ı Hak, insanın bu özelliğini bildiği için eşref-i mahlûkât dediği insana, aynı zamanda “çok zalim ve çok cahildir” demiştir.
Evet, insan olmak kolay değildir. Çünkü, insan var, istidat çekirdeğini kötü huyları, bozuk seciyeleri ile çürütür, fıtratını bozar, böylece zararlı maddeleri celp ederek, Cehenneme lâyık bir hal alır, insan var, ubudiyetini kabul eder, yüzünü ebede çevirir, Ebed Sultanı’nın rızasını talep eder.
İnsan var, sen ağlarsın onun gözünden yaş gelir; insan var, zemin ve gök ağlasa onun umurunda değildir.
İnsan var, sûretâ insandır, ama bir “hayvan-ı natık”tır, insan var, serâpâ insandır, bir “eşref-i mahlûk”tur.
İnsan var, Hazreti Ömer gibi âdildir, insan var, Haccac-ı zâlim kadar zâlimdir.
Sinesindeki imanın nuru ile simasındaki Cenâb-ı Hakk’a ait nakışları gösteren, isimleri okutturan insan da insandır, Allah ile olan irtibatını kestiği için kalbi karanlığa gömülen ve üzerinde taşıdığı bütün isim ve sıfatların görünmesine engel olan insan da insan sınıfından sayılır.
“İnsan nur-u iman ile âlâ-yı illiyyine çıkar, Cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfiline düşer, Cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer.” (İman Küfür Muvazeneleri, s. 111)
İnsanın önüne iki yol açılmış. Birisi inişli çıkışlı, zikzakı, müşkilatlı, meşakkatli, sonu harabiyete ve ademe çıkan şirk ve küfür yolu. Diğeri ise, selametli, huzurlu, nurlu, sonu sonsuz bir saadete çıkan iman yolu. Yani, birinci yol bu kadar tehlikesine rağmen, nefse hoş gelen geçici lezzetlerle döşenmiş olduğundan, bir çok insan bu haram ve hazır lezzetlerin tuzağına düşüyor, harabiyet yolunu seçiyor.
Hakiki insan olmanın bu zorluklarından dolayı, Peygamberler bile nefislerinin şerrinden Allah’a sığınmışlardır. Hazreti Yusuf Aleyhisselam, “Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder” derken, Hazret-i Muhammed aleyhisselatü vesselam da, “Allah’ım! Beni göz açıp kapayıncaya kadar, hattâ ondan daha az bir zaman bile nefsimle baş başa bırakma” diye dua etmiştir.
Buradan anlıyoruz ki, insan olmak çok zordur. Her insan, hakiki insan değildir.
Öyle ya! Kolay mı insan olmak, insan olmak kolay mı?