Asırların yükünün varlık sancısı ile yoğrulduğu, balçığın topraktan firakı ile tecessüm ettirilen bir su damlasıyla imtizacında başlayarak adımlanan, manevi yolun neresinde olduğumuz fikrinin buhranından sıyrılma şevkiyle yürümek...
Mazinin kanlı diyarlarından istikbalin bizim için müphem vadilerine... Bileklerimize vurulmuş prangalardan, fikrimize itelenen müstebit ahvalden, her adımımızda bir zelzelevari ademiyet ihtimallerinin girdabından sıyrılmak ve bunlar hiç yokmuşçasına yürümek...
Bir lütf-u Rabbanidir yürümek, Hz. Âdem ile Havva’dan süregelen bir arayışın binlerce yıllık tasviri, bir arayış çabasının müsemma bir teşekkülü, insanın kazandığı istidatlarının belki en evveli, dağlarvari bir direnişin sembolü...
Hz. Âdem’de Cebel-i Rahme’nin eteklerinden bir katre, Hz. Nuh’da o katreden adımlanan nice okyanuslar, Hz. Musa’da Cebel-i Tur’dan Kızıldeniz’e uzanan bir hakikat ayinesi, Hz. Yakup’ta sabır yolları, Hz. Yusuf’ta o sabrın kuyudan başlayan ve Mısır azizliği ile mükafatlandırılmasının timsali, Hz. İbrahim’in ateşe korkusuzca yürüyüşü, Hz. Hacer’de çaresizliğin simgesi ile acizliğin vukuu, Hz. İsmail’de tevekküle giden yolda sert ve emin adımlar, Hz. İsa’da daha farklı daha ulvi, yürümenin semaya hareketi, Hz. Muhammed’de (asm) Nur Dağı, Hicret yolları ve kainatın yaratılış sebebinin tezahürü...
Yürümek her vukua gelen meşhurenin ilk kamçısı, düşüncelerin olgunlaştırılmasının yegâne kaynağı. Mazi kıtasına her iz bırakmış şahsın ilk eylemi. Fatih’in Yavuz’un, Said Nursi’nin.
Asrımızda ise bu kudret hediyesi elimizden kayıp gitmekte. Yürümek bir eylemden bir hobiye dönüştü artık. Belki bu yüzdendir seslerimizin kısılması, fikirlerimizin daralması. Yakın mesafeler dahi uzakmış gibi artık, yürümek bir ihtimal olmaktan dahi çıkmış durumda. Simalar artık ülfet peyda ediyor zihinlerde, birlikte olabilmenin hazzından ıraklaşan, dostun sohbetine varabilmenin lezzetini tadamayan nice yönünü sapıtmış ayaklar ile karşı karşıyayız artık.
Hem maddi hem manevi terakkimize kapı açacak bir eylem yürümek. Sadece bir mebde ve mead’ın kesişiminden ibaret olmayan, dönüşü olmayan bir yola aşkla bağlanabilmenin meyvesidir aslında yürümek. Çünkü insanın bazen arkasına bakmaması gerekir, işte bu insandaki yürüme kudretinin terakkisi ile bir korelasyon halindedir. Dava sahibi olabilmenin, dava yükünü adımlarında hissedebilmenin, yürümenin mahiyetini gerçek manada anlamlandırılmasına ve gidilecek yolun zorluğunun nitelendirilmesine bağlanmıştır.
Şimdi bize dayatılan zamanın oturan boğalarının tahakkümünden sıyrılarak adım atma vakti. Hem alem-i şehadette hem alem-i manada hem de alem-i misal denizinde yürümek ve sonra adımlarımızı hızlandırma vakti. Sabahın ilk ışıklarını yerle temas etmeden adımlarımızda yakalamak ve bir direniş başlatma vakti. Köleliğe, tahakküme, zulmete...