XIX. yüzyıl sonlarında vuku bulan Hovovey Siyon teşkilatındaki şimdilerde siyasi Siyonizm’in babası olarak görülen Theodor Herzl ile başlayan Filistin topraklarında sömürgeci bir devlet kurma fikri onun bu diyardan göçmesinden çok seneler sonra ancak başarıya ulaşabildi.
Aslında bu onu öngörüyor, planladığı tasarının kırk-elli yılda ancak hayata geçebileceğini teessüf ile günlüğüne yazıyordu.
Ve o fikirler hala kurutulamadı, siyonistler kapılarında el pençe divan durduğu İngilizlerden istedikleri yerleri aldı, oranın meşru halkını zulümle batı Filistin’den uzaklaştırdı ama hala masum kanına maatteessüf doymadı.
Aslında buna şaşırmamak lazım ki, Herzl günlüğünde Filistin’e gidebilmelerinin tek çaresinin düzenini kurmuş olan Yahudilerin düzenini bozmak olduğunu, gerekirse kendi din kardeşinin öldürülmesinin bu dava için küçük bir bedel olacağını da savunuyor hatta Avrupa çıkacak büyük bir savaşın en çok Yahudilere yarayacağını, ne kadar istemese de en son çarelerinin böyle bir savaşı tetiklemek olacağını günlüğüne aşikâr bir biçimde yazıyordu.
Kendi din kardeşine bunları düşünen bir zihniyetten insanlık beklemek de havanda su dövmekten farksız olsa gerek. Amma velakin işin alt kademelerindeki bireylerine baktığımızda ise öyle kuvvetli bir dava bilinci, ihlas ve uhuvvet var ki her şeyin manevi boyutunu tamamen değiştiriyor.
Yürütülecek kararların 1897’de gerçekleştirilen ve belli aralıklar ile toplanan Dünya Siyonist Kongresi tarafından istişare ile belirlenmesi de haksız bir davaya haklı bir yol izlettirmiştir.
Peki günümüze geldiğimizde ne değişti? Hiçbir şey.
Siyasi Siyonizm hala kalplerde aynı dava bilincini taşımakta. Bu yüzden bu kadar pervasız ve saldırgan olabiliyorlar. Üstad Bediüzzaman hazretleri onların yaptığını yarım asır önce bizler için söylemişti: Milliyetimiz bir vücuttur; ruhu İslâmiyet, aklı Kur’ân ve imandır.
Fakat İslam âlemi eli kolu bağlanmış bir vaziyette olacakları beklemekte. Masum çocukların üzerine bombalar yağarken bir kınama yapmak için bile akla karayı seçen İslam âlemi, ilk fırsatta ticari ilişkilerini yeniden kuvvetlendirmek için sıraya girecekler.
O bombaların çocuklar üzerinde bıraktığı travmaya sessiz kalan Avrupa’ya ve bir girişimde bulunmayan Birleşmiş Milletlere ve ‘yandaş medya’ya şunu sormak istiyorum: Bir bomba kaç Herzl?