Biz alçaldıkça aziz kardeşim,
o daha hür daha dört nala gidecek ebed-ül âbad diyarlarında.
Kısrak tepinişleri ve nisanların bizden aldıkları ile yürüyoruz,
Ya İlahi! Elimizde mavzer sanmasınlar topuz, Nur ile geldik Nur ile gidiyoruz!
Sür kır atımı varsın çatlasın, durma sakın, hep birlikte hep ileri!
Seradan Süreyya’ya yazılır adımız, sen susma sakın adım atma geri.
Denizin korkulu bataklıklarından arşınla karışlanmış ufuk melekleri de,
Gurubun sisli dalgaları ile yarışır bu zevcesi sönük bulutlar eşliğinde.
Sense gafletin dağında bir kardelen olmaya meftun olacaksın,
Ne, kim; ne zaman, kimin umurunda, sen yine hakka giriftar kalacaksın.
Arz meclisinde davamız muhabbet, işimiz tefekkür, vazifemiz gayret,
Düşmanımızdır yeis, atâlet, nefis, hubb-u cah ve dûn himmet.
Fayda yok bizlere fikirleri idlâl ettiren pejmürde lisandan,
Yalnızca yaraşır bizlere akıtılan cedid-i Nur-u ayndan.
Kâm-ı Nurdur makbul olacak sine-i cidal-i ukulden,
İlahi! Budur niyazımız: “Bizleri ayırma sırat-ı müstakimden!”
Hasan’dan kalan Zülfikâr’ı taşıyan şeydadır feyzimiz,
Şühedaya rehberdir sırmalardan mürekkep olan pirimiz.
Vakta ola sarmıştı cihanı nârın Yeruşalem’den gelen eli,
Kaldırdı attı onu, Kur’an’ın nurunu umuma yayan tefsiri.
Ya İlahi! Ab-ı hayatı ruhların dimağına giden tariklerin mecmuudur bu sürur,
Bin parça olsa da kalbimiz, her zerresi yine dava aşkı ile yanar durur.
Söndüremez ol nazarında sanemlerin misali efkâr ve cünûn,
Cemeder dikiliriz karşısına zulmetin, kuşanıp ola din ile fünûn.
Hakikatten sapanlar hayalle aldandılar, oldular Cehil ile Yezid,
Hakka tabi olanlar, şerbet-i hakikat ile nuru kuşanıp oldular Said.
Şahıslar gidecek, yıkılacak nârdan akıtılan nursuz sur,
Hizmet baki kalacak aziz kardeşim, nur olacak nurun alâ nur!
Fayda yok bizlere fikirleri idlâl ettiren pejmürde lisandan,
Yalnızca yaraşır bizlere akıtılan cedid-i Nur-u ayndan.
Kâm-ı Nurdur makbul olacak sine-i cidal-i ukûlden,
İlahi! Budur niyazımız: “Bizleri ayırma sırat-ı müstakimden!”