Ankara’daki siyasî irâde zaafı yalnız iç politikada değil, dışta da irâde kırılmasına sebebiyet verdiriyor. Irak’ta şiddet olaylarının ardı arkası kesilmiyor. Patlamalar devam ediyor. Yeni seçimle parçalanma süreci daha da hızlandı. Barzani ve Talabani Irak’ı parçalamaya kendilerinde “yasal hak” görüyor; bunun için daha şimdiden “Kerkük’ün kendilerine ait olduğu”yla başlayan ve kuzeyde kukla devletlerini kurdurmaya varan ayrılık şarkılarını okuyorlar.
“Derin krizler”e sebebiyet vereceği daha şimdiden açığa çıkan “federatif sistem”in Irak’ın bölünmesini hızlandırmasına sevinmelerini ağızları kulaklarında açıklıyorlar.
Öylesine ki işgalcilerin bu plânından işbirlikçileri dahi memnun değil. İngiltere nöroloji eğitimi görmüş bir Şii olan ve işgalden sonra Amerikalılarla işbirliği yapan Irak’ın Ulusal Güvenlik Danışması Rubai’nin “Amerika Irak’ta büyük bir yanlışlık içinde” feveranı bunun bir örneği.
Washington Times Gazetesi’ne yakınan Rubai, ABD’nin Irak hükûmetini güdümüne almasından yakınıyor; Irak’ta işbirlikçilerine karşı bile samimî olmadığını ve gizli pazarlığa giriştiğini belirtiyor..
* * *
Yeni anayasa ile ortaya atılan bölünme ve parçalanma fitnesine Türkiye’nin bütün kırmızı çizgilerinin tek tek silinmesine Ankara suskun. Dahası, Millî Savunma Bakanı, Meclis’in reddettiği 1 Mart tezkeresinin açığının hükûmet kararlarıyla onlarca havaalanı ve deniz limanının, tesis ve üslerin Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerine tahsisiyle fazlasıyla telâfî edildiğini açıkla ilân ediyor.
Dışişleri Bakanı, Irak işgalcilerine hertürlü savaş malzemesi, teçhizat, savaş uçağı yedek parçası, mühimmat ve lojistik desteğin Türkiye topraklarından sağlanmasıyla ilgili 23 Haziran 2003 tarihli Bakanlar Kurulu kararını hatırlatıyor.
İncirlik Üssü’nün gizli bir hükûmet kararnâmesiyle daha geniş ve kapsamlı kullanılmasından sonra, ABD birliklerinin rotasyon için “bir kez” İncilik üssünü kullandığını ve İngiliz uçaklarının bakım için İncirlik’ten yararlandığını resmen ifşa ediyor.
Neticede İncirlik’ten kalkan uçaklar Irak kent ve köylerini vuruyor; çocukları, kadınları, yaşlıları, mâsum Irak halkını katlediyor. Ancak “süper güc”ü bu zulme sürükleyen ifsad şebekeleri sonunda Bush’u da tüketiyor. Afganistan ve Irak’a saldırtmakla Amerikan ve dünya kamuoyunda Bush’un itibarını sıfırlayan Amerika’daki İsrail destekçisi Yahudi lobisi, defterden sildiği Bush’un yerine Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’yi hazırlıyor.
Bediüzzaman’ın “zâlimlerin satranç oyunları” olarak nitelendirdiği uluslararası ifsad şebekelerinin oyunları o denli dehşetli ki, geçen yıl Filistin lideri Arafat’ı zehirleyip ölümüne neden olan İsrail Başbakanı Şaron’un bile Bush gibi “son kullanma tarihi”nin sona erdiği, bu nedenle kasten verilen ilâçların beyin kanamasına yol açtığı ileri sürülüyor. Yerli - yabancı medyada, “Şaron neyin kurbanı?” soruları soruluyor.
Ortadoğu’daki fitne ve çatışmanın kaynağı Filistin’e reva görülen baskı ve zulmün sona erdirilmemesi isteniyor. 11 Eylül olaylarıyla Müslümanların “terörist” olarak adlandırılması, medeniyetler çatışması, İslâm âlemiyle Hıristiyan dünya arasının açılması oyunu oynanmaya devam ediyor...
* * *
Ve bütün bunlar oylurken AKP siyasî iktidarı, İsrail’le GAP ve KOP’u (Konya Ovası Projesi) da içine alan her türlü tarımsal, sulama, su kaynaklarının işletilmesi, hayvancılık üretimi ve pazarlanması, kimya, telekomünikasyon, güvenlik, çevre teknolojileri ve turizmi ihtiva eden oldukça geniş kapsamlı ekonomik ve ticarî işbirliği ve anlaşmalara imza atıyor. (Resmî Gazete, 5 Ekim 2004)
Ancak AKP hükûmeti bununla da kalmıyor; Başbakan Erdoğan’ın İsrail gezisinde Kudüs’teki Yad Vaşem “Soykırım Müzesi”nde, “Yahudi soykırımı insanlığa karşı işlenmiş en akılalmaz bir suçtur” demesi de kâfi gelmiyor. Gül’ün son İsrail ziyaretinde beyin felciyle ölüm döşeğindeki Şaron için “İsrail halkının hislerini paylaşması” da tatmin etmiyor.
Nihâyetinde Türk Dışişleri, İsrail’in, 27 Ocak’ın “uluslararası Yahudi soykırımı anma günü” ilân edilmesine destek veriyor. Böylece 1948’de İsrail’i tanıyan tek Müslüman ülke olan Türkiye, AKP hükûmeti döneminde onca Arap ve İslâm ülkesi içinde Kazakistan, Özbekistan ve Bosna ile birlikte BM’de İsrail’in hazırladığı “Yahudi soykırımı” kararına imza atıyor.
Başta Dışişleri Bakanı olmak üzere hükûmet sözcülerinin sessizce geçiştirdikleri bu “soykırım imzası”nı, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan, “Yahudilerin uğradığı soykırım, insanlığın vicdanını yaralamış tarihsel bir olgudur, buna ülkemiz de katılmıştır” ifâdesiyle resmen açıklıyor.
Karara göre, Yahudi sermayesindeki medya ve Hollywood’un bunca “soykırım” propagandasına ilâve olarak, BM çatısı altında dünya toplumları Yahudi soykırımı konusunda eğitim programlarının başlatılacak
Filistin’deki sistemli soykırımdan, savaş uçaklarıyla mülteci kamplarının bombalanmasından, sığındıkları evlerinin tanklarla ateşe tutulmasından tek kelime etmeyen İsrailli “insancıl diplomatlar”ın hazırladığı bildirgeyle, imza atan ülkelerin insanları, Yahudi soykırımı hakkında eğitilecek! İsrail’in Filistin’de estirdiği “devlet terörü” ve soykırım vahşeti hakkında bilgilendirilmeyen Müslüman Türk halkı, “ırkçılık”, “önyargılar” ve “Yahudi soykırımı” hakkında bilgilendirilecek!
Bir bu eksikti...
28.01.2006
E-Posta:
[email protected]
|