Avrupa son elli yılın, yüzyılın soğuğunu yaşıyor. Eksi 40’lara varan soğuklar dünya gündemini âdeta dondurdu. Katrina kasırgası, “süper güç Amerika”nın dillere destan büyüsünü bozmuştu. Avrupa şehirlerinde yüzlerce kişinin soğuktan donarak ölmesi, Avrupa’nın büyüsünü bozuyor...
Soğuk hava yalnız dış gündemi değil, iç gündemi de dondurdu. Geldi gelecek denilen Sibirya soğukları Anadolu’yu sardı. Ankara gündemi âdeta karla kaplı.
Ancak karların erimesiyle, başta erken seçim tartışmaları olmak üzere birçok iç konu gündeme üşüşecek. Yeni Terörle Mücadele Kanunu, ceza kanununun 301. maddesiyle eskinin 159’unun geri getirilmesi benzeri hususlar yeniden tartışma konusu olacak.
Mesela siyasî sistemin AB’ye uyarlanmasını esas alan siyasî partiler ve seçim yasalarının, baraj meselesine boğdurulmayarak düzeltilmesi gerekiyor.
Diğer yandan Türkiye ateş çemberi içinde. Irak’taki sahte seçimlerin ardından Şiîlerin çoğunluğuyla birlikte “Kürt bloku”nun elliyi aşan üyeyi parlamentoya göndermesi, belli ki daha da şımartacak. “Federatif sistem”i getiren yeni anayasa, bu ülkenin bölünmesine ve parçalanmasını daha da hızlandıracak...
Peşmerge politikacılarının daha şimdiden dayatmalarının kabul edilmemesi halinde federasyondan bağımsızlığa gideceklerini ve “Kürdistan’ın kalbi” dedikleri Kerkük’le birlikte kuzeyde kukla devletlerini kuracaklarını söylemleri bunun göstergesi...
* * *
Ne var ki olup bitenler Türkiye’nin sınırları dışında kalmıyor. PKK’nın bizzat ABD tarafında himâye görmesi, Irak kentlerinde bürosunu açması, Kandil dağlarında himâyesi ve en son seçimlere katılmasının sağlanması, terör örgütünü “meşruiyet” kılıfına büründürmekle, Irak yönetimine katılmakla bırakmıyor. Örgütün Irak işgalcileri desteğindeki siyasallaşma sürecinin dalgaları Türkiye’nin içini vuruyor.
40 bin insanın katline sebebiyet veren terör örgütünün taktik değiştirerek en son İstanbul Ümraniye ve Sarıgazi’de korsan gösterilerde çocukları öne sürüp polis panzerlerini taşlatması, siyasallaştırma oyununun bir parçası.
Şemdinli olayları patlak vermeden Orgeneral Büyükanıt’ın, “Filistinleştirme”ye dikkat çekmesi, Öcalan’ın yakalanmasıyla birlikte başlatılan taktiğin derinliğini ortaya koyuyor.
Şemdinli’de, Hakkari’de, Mersin’de, Adana’da olduğu gibi çocuklar kalkan edilip polise taşlarla saldıracak; ardından polis de gözyaşartıcı bomba kullanacak ve bu olay “mâsum bir halk hareketi” gibi dünya medyasına yansıtılıp istimal edilecek. Özetle Türkiye bahara doğru Nevruz’la birlikte bu tür bir cenderenin içine çekilmek isteniyor.
Neticede hergün onlarca masum insanın can verdiği Irak’taki katliam ve politik oyunlar, Irak’ı mahvetmekle kalmıyor. Bu Müslüman komşu ülkenin işgalle parçalanmaya sürüklenmesi, yine en çok Türkiye’ye zarar veriyor.
Dahası, Suriye’ye saldırı bahaneleri sürüyor. ABD’den sonra İsrail de açık açık saldıracağını bildiriyor.
İsrail Savunma Bakanı, BM Atom Enerjisi Kurumunun araştırmalarını dahi beklemeden, İran’ın “teminatı”na rağmen, “İsrail’in İran’ın bir nükleer güç olmasına hiçbir zaman müsaade etmeyeceğini” pervasızca söylüyor. Vazgeçmediği takdirde bu ülkeye hava saldırısında bulunacağını açıkça belirtiyor...
* * *
Lâkin dünya suskun. ABD’nin gizli işgali altında bulunan Müslüman bölge ülkeleri İsrail’in bütün İslâm ülkelerini hedef alan bu saygısızlığını görmezden geliyor.
Başta Ankara olmak üzere hiçbir bölge ülkesi çıkıp, Telaviv’e, daha nükleer enerji elde etme safhasında bulunan İran’a karşılık İsrail’in elinde 500’ün üstünde nükleer başlık taşıyan silâh bulunduğunu hatırlatmıyor. İran Dışişlerinin tâbiriyle, İsrail’in bu “çocukça” itham ve saldırısına cevap vermiyor. Yaptığı yanında kâr kalıyor...
İslâm dünyası, Keşmir depremiyle sarsılan Pakistan’a yaralıların nakli için Afganistan’daki helikopterlerini göndermeyen sözde “Pakistan dostu” ABD’nin bu ülkede keyfî yaptırımlarına da sessiz.
ABD, El Kaide liderlerinden Zevahiri’ye operasyon “gerekçesi”yle Afganistan sınırındaki bir Pakistan kentini bombalayıp dördü çocuk 14 sivili sorumsuzca katlediyor.
Ancak ne Ankara’dan, ne de diğer İslâm ülkesi başkentlerinden en ufak bir kınama iletilmiyor. Pakistanlıların kaçırılıp sorgulanmasına Yunanlılar bile tepki gösteriyor; Ankara’dan ses seda yok...
Neden? Pakistan, İran, Irak, Suriye Ankara’yı ilgilendirmiyor mu? Bölge politikası yalnız “İsrail’le iyi ilişkiler”den mi ibâret? Dünya politikası, yalnız “ABD’yi memnun etmek”ten mi ibâret?
Önümüzdeki dönemin dondurucu gündeminin açılmasıyla bütün bunlar tartışılacak...
25.01.2006
E-Posta:
[email protected]
|