Türkiye’nin Irak politikası kırıklıklar ve zikzaklarla dolu, ama gelinen noktada izlenen politikanın doğruluğu test edilmiş ve sağlaması yapılmış oldu. Asıl tersi politikalar izlenmesi halinde Türkiye’nin başı çok ağrıyacaktı. Türkiye henüz Irak vartasını atlatamadan şimdi de bir İran imtihanıyla karşı karşıya. Amerikalılar Türkiye’nin eşiğini şimdiden aşındırmaya başladılar. İlişkilerin 10 yılın en iyi seviyesinde olduğunu söylüyorlar.
İran’la topyekün bir savaş beklenmiyor, ama nükleer tesislerini vurulması yönünde pişirilmekte olan bir sistematik politika da gözlerden kaçmıyor. Türkiye yine sıkışmış vaziyette. Ve İran politikasında da Irak’takine benzer refleksler göstermeye başladı. Irak, topraklarında kitle imha silâhları olmadığını söylerken ABD aksini savunuyordu. Türkiye ise sanki gelişmeleri BM tayin ediyormuş gibi ve sanki kitle imha silâhları konusunda işbirliğine mahal varmış gibi Bağdat rejiminden BM ile daha fazla işbirliği yapmasını istiyordu. Böylece üzerinden saldırı belâsını defetmesini istiyordu. Ama kimse Irak’ın gerçeklerini kaale almadı, aksine ABD’nin iddiaları da silâhları da baskın çıktı.
ABD’nin kitle imha silâhlarıyla ilgili tezlerinin gerçekdışı çıkması bugün kimse tarafından sorgulanmıyor. Hatta bu yalan tezler benzeri şekilde İran meselesinin de gündeme gelmesini engelleyemiyor. Türkiye, Irak’ın ‘kitle imha silâhları’ meselesinde olduğu gibi İran meselesine de ABD ve Pentagon zaviyesinden bakıyor. Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’den sonra MGK Genel Sekreteri Yiğit Alpogan da temaslarda bulunmak için gittiği ABD’de aynı nakaratı tekrarlamış ve ‘İran’ın nükleer silâhı bizi de rahatsız eder’ şeklinde beyanat vermiştir. Bu da gösteriyor ki Türkiye Irak politikasında olduğu gibi İran politikasında da yalpalıyor ve Amerikan rotasına doğru sürükleniyor. Bağımsız bir politikası yok.
***
Alpogan bölgede bir savaş istemediklerini ve İran halkının incinmesinden de rahatsız olacaklarını vurguladıktan sonra yine de bu sonuca çıkacak ifadeler kullanmaktan kendisini alamıyor. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley’in davetlisi olarak Washington’a giden Alpogan, İran’ın nükleer silah elde etmesi konusunda Batı ülkelerinin kaygılarıyla ilgili olarak, “Bizim bütün yetkililerimiz her fırsatta söylüyor. Nükleer bir İran bizi rahatsız eder. Buna hiç şüphe yok artık” diyor. Nükleer bir İran’dan sadece Batı’nın değil aynı zamanda bölge ülkelerinin de rahatsız olacağını savunarak şunları ilave ediyor: “Tabiî orada bir ayrım yapıyoruz. Nükleer enerjinin barışçı amaçlarla kullanılması herkes için bir hak. Barışçı amaç dışına çıkılması bizi rahatsız eder. O itibarla Türkiye’den AB üçlüsü ve ABD’nin diplomatik çabalarına verilen destek de zaten bu yöndedir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül bunu her zaman söylüyor. İran ile ikili ilişkilerimiz ayrı. Fakat nükleer silah meselesinde Türkiye Cumhuriyetinin tutumu budur.” Amerikan tarafı da bu açıklamalardan gayet memnun.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Sean McCormack, Türkiye’nin İran’ın nükleer faaliyetlerine ilişkin tutumunu Washington’un nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, ‘’İran hakkındaki görüşlerini açıklamasını Türk hükümetine bırakıyorum. Ancak, İran’ın nükleer silâh arayışının Türk hükümeti için kaygı kaynağı olduğunu sanıyorum. Bu, İran’ın bütün komşuları ve dünya için de kaygı kaynağı. İran’ın nükleer silâh sahibi olması, bölgenin istikrarını bozar’’ demektedir.
***
Türkiye ABD’nin kaygılarını ve tezlerini paylaşıyor da acaba Soğuk Savaş esnasında Türkiye’ye 500 nükleer başlık yığan ABD Türkiye’nin nükleer silâhları olsa buna anlayışla yaklaşır mı yoksa düşmanca mı davranır? Bunun cevabını Washington Post gazetesinde bir makale yazan Brookings Enstitüsü uzmanlarından Ivo Daalder ve Philip Gordor veriyor. Ezcümle ve mealen yazarlar İran’ı nükleer güce erişmekten alıkoymak için Türkiye’yi gerekçe gösteriyorlar. “İran’ı şu aşamada engelleyemezsek yarın sıraya Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır da girecektir. İran’ın bu adımı yol olacak ve komşularına ve benzerlerine emsal teşkil edecektir...”
Buna mukabil şu soru ortada duruyor: İsrail’in ve başka ülkelerin aynı güce sahip olmaları İran’ı tahrik etmiyor ve ona emsal olmuyor mu? Suud Faysal’ın dediği gibi bu yolla İran’a yol açan siz değil misiniz? Türkiye bu sorulara cevap vermeden yine ABD politikalarının peşinden savruluyor. İran-Irak ve bölgesel ilişkilerimize Pentagon zaviyesinden değil de kendi zaviyemizden bakalım ve bunun için de önce kendi zaviyemizi belirleyelim.
25.01.2006
E-Posta:
[email protected]
|