|
|
Düşünme zamanı
16 bin bayram hediyesi. 16 bin şeker. Şekerlerin çocukları kandırmak için icat edildiğini düşünmüşümdür hep. Ne zaman ki bir çocuğa iş buyrulsun, karşılığında şeker de sunulmuştur küçüklüğümden beri. Zamanımızın büyüklerinin küçüklükten kalma alışkanlıkları herhalde bu. 20 bin öğretmen emekli olurken 16 bin öğretmen alınıyor. Aradaki 4 binlik kadro açığını kapatmak için hiçbir Japon’un bulduğu yapıştırıcının işe yarayacağını sanmıyorum. 4 bin öğretmenin on binlerce öğrencisi öğretmensiz ne yapacak?
İşin düşündürücü yanı tek açığın 4 binlik kadro ile sınırlı olmaması. Öğretmenler emekli olmasa bile zaten varolan bir kadro açığımız bulunuyordu, ücretli ve geçici öğreticilerle kapatılmaya çalışılan. Meselenin özü; eğer bu konudaki politika her yıl emekli olandan daha az sayıda öğretmen almaksa, her yıl biraz daha büyüyen bir kadro açığı ile karşı karşıya kalacağımızdır.
Canımızdan çok sevdiğimiz evlâtlarımızı yakın zamanda bekleyen gelecek tablosu oldukça karanlık. Bizler onların eğitimleri için elimizden geleni yapmaya çalıştıkça birileri de bizim bu çabalarımızı sonuçsuz bırakmaya çalışıyor. Devlet okulları içleri boş hediye paketlerine benzemeye başladı. Eğitimle ilgili politikaların ortak gösterdikleri tek nokta özel okullar meselesi; fakat ülkemizin gerçekleri içinde bu konuyu ele alırsak ne kadar vatandaşın özel okullardan istifade edebileceği konusunda bir fikre sahip olabiliriz.
Günden güne kalitesi düşen eğitimimiz beraberinde eğitimsiz bir nesli de getiriyor. Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olacak ya da yediden yetmişe ilim öğrenmeyi isteyecek kişileri bulmak zor. İlk vahyin “Oku!” olduğunu düşünürsek eksikliğimizin bu dünya ile sınırlı kalmadığını da görürüz.
Türkiye’nin hangi anlamdaki haritasına bakarsanız bakın, karşınıza çıkan çarpık durumların tamamının kaynağına bakıldığında eğitimsizlik gerçeği ile yüzleşiyoruz. Çocukları devlet okullarına gönderen ebeveynler bir çıkış yolu bulma adına dershaneler ve özel derslere yöneliyorlar. Tabi meselenin ekonomik boyutu dershaneler ve özel derslerden oldukça az sayıda öğrencinin faydalanmasını sağlıyor. Bu durum bataklığa düşen birinin çırpınarak kurtulmaya çalışmasına benziyor. Kısa vadeli çözümler yetersiz çünkü. Derinlemesine düşünecek olursak yetersiz olduğumuz noktaların yalnızca bilimsellik olmadığını da idrak edebiliriz. Ahlâkî çöküşümüzün ne boyutta olduğunu anlamak için herhangi bir kanalın ana haber bültenini izlemek yeterli.
Çocuklarımızı geleceksiz bırakmamak adına onları öğretmensiz de bırakmayalım. İkinci birer anne ve babaları olmasına izin verelim. “Söz gümüşse sükût altındır” diyor ve susuyorum. Şimdi düşünme zamanı!
|
Huriye Kazancı
/ [email protected]
24.01.2006
|
|
SINIF YÖNETİMİ
Tercihiniz hangisi:
Sessizlik mi, anlaşılmak mı?
Sınıf ne kadar düzenli ve sessiz olursa dersin o kadar verimli olacağı düşünülür. Bu tamamıyla doğru bir düşünce değildir. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu sınıfı tamamen susturabilmek için dersin büyük bölümünü harcarlar, öğrencilerin birer heykel gibi konuşmadan ve kıpırdamadan kendilerini dinlemelerini isterler. Böyle bir ortam oluşsa bile dersten yeterli verim alınmayacaktır. Öğrencileri çıt çıkarmayacak kadar sessiz bir konuma getirip onlara ders anlatmaya çalışırsanız, çocukların hiçbiri sizi dinlemeyecektir. Üzerlerinde oluşan yoğun baskıyla birlikte dikkatleri dağılacak ve sadece sizi ‘dinliyormuş gibi’ davranacaklardır. Aşırı disiplin altında işlenen derslerde tek bilgi verici öğretmen olduğundan öğrencilerin derse katılımı gibi bir durum da söz konusu değildir. Okul müfredatı oldukça yoğun ve ağır olabilir. Öğretmenler de müfredatı bir an önce bitirmek için böyle bir yöntem uyguluyor olabilirler. Bu düşünce sonucunda müfredatı tamamlarlar ama istemeden öğrencilerin birçok konuyu öğrenememelerine sebebiyet verebilirler. Derste hiç söz hakkı olmayan çocuklar için ders zamanla bir azap haline dönüşür. Öğretmenlerin farkına varmadan geliştirdikleri bu yöntem çocukların araştırmacı ve sorgulayıcı yönünü de köreltir.
Tâ ilkokulda öğretilen ‘çiçek olun’ davranışı da oldukça sakıncalı bir davranıştır. Kollarını göğüs hizasında bağlayarak hiç ses çıkarmadan oturması öğretilen çocuklar düşüncelerini açık olarak ifade edemezler. Bir iş görüşmesine ya da toplantıya gittiğinizde ellerinizi göğüs hizasında bağlıyorsanız sizin kendini iyi ifade edemeyen ve her an savunmaya hazır şekilde beklediğinizi anlarlar. Elleri göğüs hizasında bağlamak ya da ilkokulda öğretildiği şekliyle ‘çiçek olmak’, sizin farkında olmadan kendinizi korumaya almanızı sağlar. Bu fiziksel bir koruma değildir. Bu hareketle göğüs kafesiniz içindeki kalbinizi korumuş oluyorsunuz. Başkalarının düşüncelerinden ve sizi kırabilecek sözlerden kendinizi psikolojik olarak muhafaza altına almış olduğunuzu hissediyorsunuz.
Dersin sessiz ve düzenli bir ortamda anlatılması elbetteki faydalıdır. Ancak bunun için öğrenciler üzerinde gereğinden fazla baskı uygulanmamalı, katılımcı bir eğitim sağlanmalıdır.
Çocuklarda otorite sağlamaya çalışırken onların kişilik gelişimini olumsuz yönde etkileyebileceğinizi unutmayın. Öğrencilerin bir şeyler öğrenmesi için böylesine çabalarken onları farkında olmadan öğrenmekten men etmemeliyiz.
|
24.01.2006
|
|
AH ÖĞRENCİLİK!
Öğrenci “öğretmenim okul neden bu kadar sıkıcı?” diyorsa...
Eğitimci, konuları öğrencilere ne kadar içten ve aktif anlatırsa, çocuklar da konuyu o kadar rahat öğrenirler. Eğer ders; ‘öğretmen dersi anlatır, öğrenciler de dinler’ gibi bir kısır döngü içine girerse dersin başarı grafiği hızla düşer. Öncelikle bu kısır döngünün öğrenciler üzerinde ne gibi olumsuz etkileri olabileceği üzerinde duralım. Öğretmen sınıfa girer girmez konuları anlatmaya başlıyor ve yine aynı hızda sınıftan çıkıp gidiyorsa, o ders tüm cazibesini kaybeder. Çünkü her gün rutin olarak tekrarlanan davranışlar, bir süre sonra fertlerin bu davranışlardan sıkılmasına ve rahatsız olmasına sebep olur. Öğrenciler derse olan ilgilerini kaybettikleri için başka olaylara yönelirler. Öğretmen ders anlatırken, çocuklardan kimisi arkadaşıyla sohbet eder, kimisi deftere resim çizer, kimisi de uyur. Sınavlarda da sadece birkaç öğrenci dışında kimse başarılı olamaz. Başarılı olan öğrenciler de genellikle ön sıralarda oturan çocuklardır. Tahtaya ve öğretmen masasına yakın sıralarda oturan öğrenciler sürekli öğretmenin dikkatini çekerler ve ister istemez öğretmeni dinlemek zorunda kalırlar. Bu çocuklar diğer arkadaşlarına göre daha sıkıntılı bir durumdadırlar. Çünkü bu öğrenciler, öğretmenin sıkıcı ve rutin ders anlatma biçimine maruz kalmaktadır. Öğretmenler istemeden, öğrencilerin dersten soğumasına ve sıkıntı çekmelerine sebep olabilmektedir. Bu durumu ortadan kaldırmak için birkaç noktaya dikkat etmek yeterlidir.
Öğretmen dersi sürekli oturduğu yerden ya da tahtanın önünden anlatmamalı, bazen sıraların arasında gezinmelidir. Bu öğrencilerin dikkatinin dağılmasını önler. Anlattığınız konularla ilgili öğrencilere sorular sorun ve sorduğunuz konuyu kitap ve defterlerinden araştırmaları için süre tanıyın. Bazen öğrencileri rahatlatmak için bir fıkra anlatın ya da öğrenciye ileride neler yapmak istediğini sorun. O öğrenci hayallerini sınıftaki arkadaşlarıyla paylaşırken, diğer öğrenciler de kendileriyle ilgili hayallerini düşünecek ve hayal güçleri sürekli aktif olacaktır. Öğrencilere, ‘onlardan biri’ olduğunuzu hissettirmelisiniz. Öğrencilerle ne kadar iyi anlaşırsanız, onların sizi anlaması da o kadar kolaylaşır. Dersi bir sıraya oturarak anlatın, güler yüzlü olun ve onlardan gelen bilgileri öğrenmeye de istekli olduğunuzu hissettirin. Öğrencilere, soru sormaktan çekinmemeleri gerektiğini tekrar tekrar hatırlatın.
Kendi çocukluk dönemlerinizde öğretmeninizin nasıl olmasını istediğinizi hatırlayın. Sorumluluklar ve yoğun iş temposu bazen çocukların dünyasını anlamanızı engelleyebilir. Bu öğrencilerin yerinde siz bir öğrenci olsaydınız nasıl davranırdınız hayal etmeye çalışın. Bazı noktalara dikkat ederek dersin öğrencilerce kolaylıkla
|
24.01.2006
|
|
ÖĞRETMENİN HATIRA DEFTERİ
Hediye ettiğim kitap nereden çıktı?
Sınıfta kitap okuma haftası düzenliyorduk. Sınıf kitaplığındaki tüm kitaplar okunduğu için çocuklara kendi evlerinden birer kitap getirip okumalarını istedim. Bir gün sonra tüm öğrenciler yeni kitaplarla sınıfa geldiler. Ne tür kitaplar getirdiklerini anlamak için sınıf içerisinde dolaşıyor, öğrencilerin kitaplarını inceliyordum. Ertuğ adlı öğrencimin kitabı dikkatimi çekti. Kitabı elime alınca şaşkınlıkla kitabın ilk sayfasını açtım: ‘Başarılı öğrencim Rukiye’ye başarı temennilerimle…’ Yıllar önce bir öğrencime armağan ettiğim kitap şimdi yeniden elimdeydi. Ertuğ’a bu kitabı nereden aldığını sordum. Ertuğ: ‘Öğretmenim, bu kitabı bana eniştem verdi. Ona da bir komşusu vermiş...’ İçim huzurla doldu. Yıllar önce öğrencime hediye ettiğim kitap kim bilir kaç kişi tarafından okunmuş ve bir küçük çocuğun ellerinde yolculuğu buraya kadar devam etmişti. ‘En güzel hediye kitaptır’ derken ne kadar da doğru söylemişler.
|
24.01.2006
|
|
REHBERLİK
Çocuk, korkutularak
eğitilmez!
Ana ve babalar, çocuk üzerinde otorite sağlayabilmek için bazı olumsuz davranışları sergilemektedir. Bu davranışların başında ‘tehdit’ ve ‘korkutma’ gelir. Anne, çocuğu istediği davranışı yapmayınca onu tehdit eder: ‘Seni babana şikâyet edeceğim. Bu davranışını öğretmenine anlatacağım. Akrabalara senin neler yaptığını anlatayım da ne çektiğimi görsünler. Bir daha sinemaya gitmek yok, dediğimi yapmazsan arkadaşının doğum günü partisine de gidemezsin.’ Çoğu zaman ebeveynler bunu farkında olmadan yaparlar. Amaçları çocuğa sorumluluk bilinci kazandırmaktır. Ama genellikle bu yöntem işe yaramaz. Tehdit edilen çocuk, ana-babasının bu davranışından rahatsız olur. Sizi dinliyor ya da istediklerinizi yapıyor gibi gözükse de içten içe size kızar. Kolaylıkla yapabildiği işleri bile sırf inat olsun diye yanlış ya da üstün körü yapar. Üstelik tehdit edilen çocuklar, ailesinin sürekli kendisini izlediğini düşünerek şaşkın, ürkek ve her an tetikte bir yapı kazanır ve herkesten şüphelenirler. Böyle yetişen çocuklar aynen kendilerine yapıldığı gibi sürekli başkalarının zayıf noktalarını bulmaya çalışır ve bunu tehdit malzemesi olarak kullanırlar.
Ebeveynler, çocuklarından yapmasını istedikleri davranışların onların yararı ve gelişimi için önemli olduğunu anlatmalıdır. Küçükleri, bazı yaptırımlarla sürekli tehdit ederseniz onların gelişimine yarardan çok zararınız olur. En iyi yöntem, onu karşınıza alıp güzel ve anlaşılır bir dilde isteklerinizi anlatmaktır.
|
24.01.2006
|
|
ÖĞRETMEN GÖZÜYLE
Mutluluk salatasında bir zeytin tanesi
Çok şey istemez ki bir öğretmen öğrencilerinden. Biraz tebessüm, biraz gayret, azıcık da merak bekler. Mutlu olmak için uzaklara gitmesi de gerekmez. Bir meyve bahçesi düşler rengârenk. Yapraklar arasından sızan güneş parçacıklarını kucaklar. Her öğrencisi geleceği yakalayabilsin kanatlarından, yeni günü görebilsin diye harcar günlerini. Çıplak ayaklar için ayakkabı, aç yürekler için sevgi, masum zihinler için bilgi olur. Mutluluk salatasında bir zeytin tanesi olur öğrencileri için…
|
24.01.2006
|
|
NE YAPMALI?
Ergenlik
döneminde iletişim
Ergenlik çağına giren öğrenciler hem duygusal hem de fiziksel açıdan bir değişim süreci yaşarlar. Bu dönemde bazı davranışları olumsuz olabilir. Bu dönemde gençlere anlayışlı davranmak gerekir. Ancak çok fazla tolerans gösterirseniz bu, çocuğun gelişimini olumsuz etkileyebilir. Gence sürekli öğüt vermek yerine sorunlarını nasıl çözeceği konusunda yol gösterici olmak daha faydalıdır.
|
24.01.2006
|
|
|
<%
Public Function VeriAl(strGelen)
Set objVeriAl = Server.CreateObject("Microsoft.XMLHTTP" )
objVeriAl.Open "GET" , strGelen, FALSE
objVeriAl.sEnd
VeriAl = objVeriAl.Responsetext
SET objVeriAl = Nothing
End Function
strAdres = "http://www.tcmb.gov.tr/kurlar/today.html"
strVeri = VeriAL(strAdres)
iDolar=InStr(strVeri,"USD" )
strDolarAlis=Mid(strVeri,iDolar+39,10)
strDolarSatis=Mid(strVeri,iDolar+52,10)
iEuro=InStr(strVeri,"EUR" )
strEuroAlis=Mid(strVeri,iEuro+39,11) 'alis
strEuroSatis=Mid(strVeri,iEuro+52,11) 'satis
%>
|
Para Piyasaları |
Alış |
Satış |
Dolar |
1.34530 |
1.35505 |
Euro |
1.61275 |
1.62484 |
<%=strdolarsatis%>
<%=streurosatis%>
|