Yapılacak her şeyin, girişilecek her işin bilincinde, şuurunda olmak gerek. Şuursuzca ve dengesizce yapılan işlerin faturası yüksek, bedeli ağır olur.
Karşımıza çıkan aksülameller, aksi tesirler, hep yaptığımız yanlış işlerin, ölçüsüz müdahalelerin fıtrî birer neticesidir.
Tıpkı, çevrenin kirletilmesi ve ekolojik dengeyi bozan davranışların sergilenmesi yüzünden, kuş gribinin, tavuk vebâsının normal hayatı sarsması gibi...
Ne yazık ki, karşılaşılan tehlike bununla da sınırlı değil. Kuş gribinin önüne geçme adı altında yürütülen faaliyetlerdeki dengesizlikler, ölçüsüzlükler sebebiyle, ikinci bir tehlikeye daha ayrıca dâvetiye çıkartılıyor: Meselâ, çekirge ve böcek istilâsı, akrep ve çiyan âfatı gibi sarsıcı, ürkütücü tehlikelere...
Bu tehlikeye dikkat çeken konu uzmanlarından Prof. Dr. Müfit Toparlak, özetle şunları söylüyor: "Tavuk itlâfları, akrep ve çıyanların aşırı üremesine yol açar. Bu genel bir kuraldır: Yılanı yok edersiniz kurbağa çoğalır... Şimdi kanatlı hayvanlar yok ediliyor. Bu durumda onların yediği akrep, çıyan ve değişik canlılar çoğalacak. (Sabah, 24 Ocak)
* * *
Türkiye'de olduğu gibi, dünyanın birçok bölgesinde zaman zaman akrep, yılan, çıyan, fare, çekirge gibi bazı hayvanların aşırı derecede çoğaldıklarına defalarca şahit olunmuştur.
Bu aşırı çoğalmalar sebebiyle, o bölgelerdeki hayatlar adeta felce uğramıştır. İnsanlar, bu muzır çoğalmadan tâciz olmuş; sebzeler, meyveler ve genel tüm bitki hayatı bu istilâdan büyük zarar görmüştür. Zararın telâfisi ise, hem çok masraflı olmuş, hem de uzun zaman almıştır.
İşte, şimdi tavuk itlâfı yapılırken, bu muhtemel gelişmelerin de mutlaka dikkate alınması gerekiyor.
Ama ne yazık ki, şu esnadan sadece telefât meselesi düşünülüyor da, gerisi hemen hiç hesaba katılmıyor. Şüphesiz, bu da son derece düşündürücü ve ürkütücü bir durum teşkil ediyor.
* * *
Muhtemelen sizlerin de dikkatini çekmiştir. Kuş gribinin tesbit edildiğine dair bilgiler alındıkça, sanki alınacak başka hiçbir tedbir yokmuş gibi, habire kanatlı hayvan telefâtına girişildi.
Yapılan itlâfların vahşete dönüşmesi bir yana, ayrıca ardı ardına şu tarz beyanatlar verildi: "Köy tavukçuluğu bitirilecek. Kümes hayvancılığına son verilecek. Milyonlarca kanatlı hayvan telef edilecek... Vesaire."
Köyde yaşayan ve köy tavukçuluğunun ne demek olduğunu bilenlerin mâlûmudur: Köy tavukları, yemek atıklarının yanı sıra, çekirge, solucan, böcek ve benzeri minik hayvancıklarla beslenir. Kümes hayvanları, evlerin ve bahçelerin çevresinde gezinerek, bu tür çevreye zarar verecek mahlûkatın aşırı çoğalmasına mani olur. Onlar bu yedikleriyle sahiplerini hem yumurta ile taltif eder, hem de ekolojik dengenin sağlanmasında önemli rol oynar.
İşte, köy hayatının vazgeçilmez bir parçası olan bu kanatlı hayvanların itlâf edilmesi halinde, hem muzır yaratıkların istilâsı, hem de ekolojik dengenin bozulması kaçınılmaz olur.
Bu hassas noktanın mutlak sûrette dikkate alınması gerekir.
Kuş gribinin önüne geçilmesi için, her türlü sağlık tedbirinin alınmasına evet; ama, ilk tedbir olarak kanatlı hayvanların telef edilmesine hayır.
Zira, bu dehşetli hastalığın asıl sebebi onlar olmadığı gibi, köklerini kuruturcasına yapılan telefât ile de bu tehlikenin üstesinden gelinemez.
Kaldı ki, bir başka tehlikeye dâvetiye çıkarma anlamına gelebilecek bir tedbir, doğru ve sağlıklı bir tedbir değildir.
Son olarak, yöneticilerin, öncelikle ilim adamlarının sözlerine kulak vermeleri ve tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmeleri önemle hatırlatılır.
Tavuk eti ve yumurta
Kuş gribi hastalığına dikkati ilk çekenlerden biriyiz. Ayrıca, konu üzerinde hassasiyetle durduk ve duruyoruz.
Bununla beraber, tavuk eti ve yumurta yemeyi hiç terk etmedik. Eskiden nasılsa, şimdi de durum hemen hemen aynıdır: Bunları güvenilir yerden alıyor, yıkıyor, pişiriyor ve ailece yiyoruz. Kimseye birşey olmuş da değil.
Bu konuda mühim olan, uzmanların tavsiyesine uymak, sağlık ve hijyenik kaidelere harfiyyen uymaktır. Temizliğe tam riayet ederek pişirme derecesine lâyıkıyla uyduktan sonra, bu gıdaları tüketmenin herhangi bir sakıncası yoktur.
Diğer bazı konularda olduğu gibi, bu meselede de aşırı hassasiyet göstermeye, dolayısıyla kuruntuya, vesveseye kapılmaya hiç gerek yok. Zira, aşırı titizlik, vesvese ve şüphecilik de ayrı bir hastalıktır, bir ruhî marazdır.
Kuş gribi gibi, bundan da itinayla sakınmak gerekir.
Günün
Tarihi
25 Ocak 1939: Başbakan Celâl Bayar hükûmetten çekildi. Dr. Refik Saydam hükûmeti kurmakla vazifelendirildi.
Bundan iki buçuk ay önceki 10 Kasım günü Atatürk ölmüş ve İsmet Paşa da Fevzi Paşanın sayesinde Cumhurbaşkanı olmuştu.
İsmet Paşa, vaktiyle kendi makamına geçen Bayar'a ancak 75 gün dayanabildi. Onu istifaya zorladı ve yerine kendine "en sadık" gördüğü Dr. Saydam'ı getirdi.
Bayar'ın toplam başbakanlık müddeti ise, bir yıl dört ay kadardır.
20 Eylül 1937'de mecburi izne ayrılan Başbakan İsmet Paşanın yerine vekâleten atandı. 25 Ekim'de ise yeni kabineyi kurmakla görevlendirdi.
M. Kemal öldüğünde başbakan olan Bayar, siyaseten İsmet Paşa ile anlaşamıyordu.
11 Kasım'da Çankaya'ya çıkan İsmet Paşa, iki buçuk ay sonra önce Bayar'ı dışladı. 1944'te ise, velinimeti olan Fevzi Paşayı emekliye sevk etti.
1946'da, Avrupa'nın zorlamasıyla Türkiye çok partili sisteme geçmeye mecbur olunca, İsmet Paşa Bayar'ı DP'nin, Fevzi Paşayı da (fahri başkan olarak) Millet Partisinin başında kendisine iki ayrı rakip vaziyetinde gördü.
25.01.2006
E-Posta:
[email protected]
|