Zaman zaman gerçeklerin tersyüz edildiğine şahit oluyoruz. Yakın tarihte yaşananların millete doğru dürüst öğretilmemesi buna en güzel örnektir. Garip olan, aradan yıllar geçtikten sonra gerçekleri ‘öğretmeyenler’in de bu durumdan şikâyet ediyor uluşudur.
Bazı kişi ve kuruluşlarca ‘toplu alım’lar yoluyla ‘en çok satanlar’ listesine sorulan “Şu Çılgın Türkler”in yazarı Turgut Özakman, bir gazeteye verdiği beyanda ‘suçlu’ların nasıl olup da ‘güçlü’ gösterildiğine örnek olmuş.
Özakman, sözkonusu röportajında şöyle demiş: “Biz 30-35 yıldır gençliğimizi tarihinden koparmak için elimizden geleni yapmışız. Her gittiğim yerde, konuşmamı ağlayarak dinleyen insanları görüyorum. Bu hareket gösteriyor ki çocukların ait oldukları milletle gurur duymaya, tarihinden ders alıp övünmeye ihtiyacı var.” (Cumhuriyet, 17 Ocak 2006)
Sadece gençlerin değil, bir bütün olarak milletimizin tarihinden ve değerlerinden koparılmaya çalışıldığı doğru, ancak bunun kaç yıldan beri yapıldığı tartışılmalı. Sözkonusu tarih 35 yıl ile sınırlanabilir mi? Ayrıca, ‘tarihten koparma’yı kim yapıyor olabilir?
Özakman şunu da söylemiş: “Anadolu’yu İstanbul ya da Ankara’da oturarak görmek mümkün değil. Anadolu’yu dolaşınca başka türlü görüyor insan. Orada başka bir rüzgâr esiyor.” (agg.)
Anadolu’da ‘başka bir rüzgâr’ estiği de doğru, ama bunun Özakman gibi düşünenlerin ‘yelken’ini kabartacağı pek söylenemez... “Aydın”lar İstanbul ve Ankara’da oturularak Anadolu’yu kavramanın mümkün olmadığını şimdi mi anlıyorlar?
*
Pazarlama notu
Ürettiği ürünü satmak, şirketlerin varlık sebebidir. “Gerilla (yöndemiyle) pazarlama” modelinin savunucusu Jay Conrad Levinson, şirketlerin pazarlama konusunda yaptıkları ‘hata’ları şöyle sıralamış:
“Şirketler çabuk sonuçlar elde etmek için bazen çok iyi pazarlama programlarından vazgeçiyorlar. ABD’de geçtiğimiz 10 yıl içinde her yıl ortalama 750 bin yeni şirket açıldı. Bunların yüzde 62’si dört yılın ardından kapandı. Başarısızlığa uğrayan şirketlerin üç ortak özelliği vardı; zayıf finansal planlama, pazarlama ve satış becerileri. Hata yapan şirketlerdeki ortak nokta, bireylerin ne yapması geretiğine kurulların karar vermesi ve değişimin zor geçrekleşmesi.” (Vs —vesaire— dergisi, sayı: 16 Ekim, Kasım Aralık 2005)
Demek ki, zamanın ihtiyaçlarına göre değişip gelişemeyenlerin sonu ‘izmihlal’ oluyor...
*
Annesi çalışan
çocuğun ıztırabı
İstisnalar hariç, çalışan kadınların ‘kaybettiği’nin, ‘kazandığı’ndan daha fazla olduğu hep söylenegeliyor. ‘Feminist’ler bu tesbitlerden rahatsız olsa da vak’alar bunu teyid ediyor.
Üst düzey yönetici olarak çalışan (şirket sahibi) bir anneye sorulan “(Çocuklarınız) Çalışmanızdan şikâyet ediyorlar mı?” sorusunun cevabı şöyle: “Daha çok kızım şikâyet ediyor. ‘anne seyahate gitmesen, gideceksen hemen gelsen’ veya ‘beni de götürsen, para kazanmanın başka bir yolu yok mu?’ gibi sorular soruyor. (...) Aslında işe gitmenin ne demek olduğunu anlıyorlar, ama görüşememenin hasretiyle arada böyle bir haykırış oluyor.” (Vs dergisi, sayı: 16 Ekim, Kasım Aralık 2005)
Akkök Grubu üçüncü nesil yöneticisi Ayça Dinçkök’ün “Hayalleriniz neler?” sorusuna verdiği cevap da aslında bir başka ızdırabı dile getiriyor: “Haftanın daha fazla gününü kendime ayırabilmek isterim!”
Bu isteğin ‘Türkçe’si, “Çalışmak istemiyorum; evde olmak ve çocuklarımı bakmak, eğitmek, büyütmek, onlarla ilgilenmek istiyorum” değil midir?
25.01.2006
E-Posta:
[email protected]
|