“Sola küs aramızdan ayrıldı…”
Kürsünün tam salonda, başı sarı baretli bir grup işçinin ortasına oturmuştu. Onun da başında işçi bareti vardı.
Parti içinde solu temsil ediyordu.
Peki, solcu olan partide bir de sağ mı vardı? Sağ yoktu da pek fazla sol da yoktu.
Peki bu nasıl bir sol partiydi? Partinin kurucularından Turhan Temuçin’in deyimiyle, “Parti mi, marti mi?” Neyse işte öyle bir şeydi Halkçı Parti… Sol desen sola benzemiyor. Sağ desen sağla hiç alâkası yok.
Solun tek temsilcisi olduğu iddiasını taşıyor, ama solcu olduğunu söyleyenlere partide pek iyi gözle bakılmıyordu.
Aydın Güven Gürkan da onlardan birisiydi.
Erdal İnönü’nün, “Ben bu partide siyaset yaptırmam” özdeyişinin henüz tarihe mal olmadığı bir dönemdi. 12 Eylül’de tüm partiler kapatılmış, Evren Paşanın emriyle iki partinin kurulmasına izin verilmişti. Biri sağda, diğeri ise soldaydı.
Başbakanlığın bir odasında devrin başbakanı Bülent Ulusu, sağdaki Milliyetçi Demokrasi Partisini (MDP), Başbakanlığın diğer odasında Başbakanlık Müsteşarı Necdet Calp ise soldaki Halkçı Partiyi (HP) kurmuştu.
Bülent Ulusu çekilince, işin başına kokteyl salonlarında iyi puro içip, neşeli sohbetler yaptığı için Turgut Sunalp Paşa getirilmişti. Sunalp Paşanın hoşsohbet olduğu biliniyordu da henüz bu sohbetlerinden birinde Kıbrıs çıkarmasıyla ilgili plânları İngilizlere detaylarıyla anlattığı henüz bilinmiyordu.
Turgut Paşa çalışmalarını Sıhhıye Orduevinin “general katı”nda kendine ayrılan dairede sürdürüyordu.
Sivillerin orduevine girişlerinde sorun yaşanması üzerine çalışmalar daha sonra Cinnah Caddesindeki ünlü Mavi Ev’e alınacaktı.
Yoksa Sıhhıye Orduevinin bir katına amblemi horoz olan MDP’nin tabelası pekâlâ asılabilirdi. Çünkü parti 12 Eylül ruhuyla acayip bütünleşmişti. Mavi Ev’e taşınsalar bile partideki disiplin ve emir komuta zinciri hiçbir zaman bozulmadı. Ünlü dolandırıcı Kemal Horzum’un malî desteğiyle parti seçimlere kadar tıkır tıkır işledi.
Başbakanlığın iki odası yoktu elbette ki. Üçüncü odasında da şişman, koca kafalı, kalın gözlüklü bir adam ANAP’ı kurdu.
12 Eylülcüler, “Sağda iktidar partisi, solda ise bir muhalefet partisi oluştururuz, icazetli iktidarda MDP, icazetli muhalefette Halkçı Parti olur, ülkeyi paşa paşa(!) idare ederiz” diye düşünüyorlardı. Bu onların düşüncesiydi. Ancak 12 Eylül’e destek veren Amerika başından beri Özal’la çalışıyordu. Seçimlere girmek isteyen partiler Millî Güvenlik Konseyine listelerini sunuyorlar bu listeler incelendikten sonra veto edilenler TRT’den ilân ediliyor, partiler yeni isimler bildiriyorlardı.
Demirel’in arkasında olduğu Büyük Türkiye Partisi gümbür gümbür ortaya çıkınca, paşalar partiyi kapatıp Demirel ve arkadaşlarını Zincirbozan’a sürerek sorunu kökten çözmüşlerdi. Zincirbozan yolunda kurulan Doğru Yol Partisi ile İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü’nün genel başkan olduğu SODEP’in seçimlere sokulmayacağı artık belli olmuştu. Özal’ın partisinin de veto yemesi an meselesiydi. ABD Genelkurmay Başkanı Alexandar Haig tâ Amerika’dan kalkıp gelip, Özal’ın seçimlere girmesini istemişti.
6 Kasım 1983 seçimlerine ihtilâlden icazetli MDP ve Halkçı Parti ile ABD’den icazetli ANAP girmişti.
Evren Paşanın 5 Kasım gecesi Özal’a ağır bir dille hücum etmesi üzerine ihtilâlle hesaplaşmak isteyenler ANAP’a meyletmiş, tek başına iktidar olması için kurulan MDP üç partinin yarıştığı seçimde ancak üçüncü olabilmişti.
Halkçı Parti ise seçimlerde yüzde 32 oy alarak ikinci olmuştu. Aydın Güven Gürkan 12 Eylül’ün üniversitelere getirdiği uygulamayı protesto edip ayrılanlardandı.
Her nasılsa Konsey’den veto yememiş ve Antalya milletvekili olarak parlamentoya girmişti.
Halkçı Parti’de Cüneyt Canver, Fikri Sağlar, İstemihan Talay’ın da aralarında bulunduğu ve kendilerini solcu olarak hissedenlerle, sol partide kendini solcu hissetmeye karşı olanlar arasında bir itiş kakış başladı. Bu bir süre sonra parti içi mücadeleye dönüştü. Bir grup partinin icazetli havasından rahatsız olmaya başlamıştı. Necdet Calp’in etrafında toplananlar partinin 12 Eylül’ün ruh ve felsefesine uygun bir sol parti olarak kalmasını savunuyor, Gürkan ve arkadaşlarını, “aşırı solcu” olmakla suçluyordu. Aşırı solculuk icazetli Gürkan ve arkadaşlarına kalmıştı.
Bu çekişme Selim Sırrı Tarcan Spor Salonundaki kongrede hesaplaşmaya dönüştü. Gürkan, kurultay salonunda sırtında Ecevit’in ünlü mavi gömleğini çağrıştıran mavi bir gömlek ve işçilerin arasında başına baret koyarak emekçi havasını veriyordu.
Kurultay yapıldı, 12 Eylül’ün partisinde 12 Eylül ruhu kaybetti. Bu aslında Konsey cephesinde açılan ilk gedikti. Necdet Calp kaybetti Aydın Güven Gürkan kazandı.
Halkçı Parti’den bir süre sonra da MDP’de Turgut Sunalp Paşa ile birlikte 12 Eylül ruhu hezimete uğrayacak ve Ülkü Söylemezoğlu kazanacaktı.
İnişli ve çıkışlı bir siyasî hayattan sonra siyasetle birlikte Ankara’yı da, sonunda dünyayı da terk eden Aydın Güven Gürkan aslında icazetli sol bir partide 12 Eylül ruhuna ilk meydan okuyan ve bunda da başarılı olan bir adamdı.
Halkçı Parti ile SODEP’in birleşmesine öncülük etti. SHP’nin kuranlar arasında yer aldı. Ama bir süre sonra orada muhalif konuma düştü. SHP ile CHP’nin birleşmesinde de emeği ve katkısı vardı. Bir süre sonra orada da parti içi muhalif oldu.
Solun bitmez tükenmez bilmeyen olağanüstü kurultaylarında sıkça aday oldu, ama hep kaybetti. CHP’den istifa ettikten sonra uzun bir küslük döneminin ardından bir süre İsmail Cem’in YTP’sine katıldı, ama o başlamadan biten bir macera oldu. Solu birleştirdi, ama solda siyaset yapacağı bir parti bulamadan sola küs olarak aramızdan ayrıldı...
Aydın Güven Gürkan’ın siyasî hayatı aslında 12 Eylül sonrası siyasetin tüm izlerini taşıyordu.
İcazetle kurulan partiler milletten destek bulamıyor.
En kudretli döneminde Evren ve arkadaşlarının sağda MDP, solda Halkçı Parti formülü tutmuyor. Bir kez daha millete dayatılan formüller millet tarafından reddediliyordu.
Olağanüstü Kurultaylar, parti içi mücadeleler aslında siyasetin değirmeni gibi… Öğüttükçe öğütüyor. Sol bunu çok yaşadı, parti içi kavgalarda yıpranan birçok parlak isim milletin gözünde de güvenini kaybetti. Netice itibariyle sol kaybetti. Çünkü içlerinden çıkaracak adam kalmadı. Sol muhalefet ise kala kala Mustafa Sarıgül’e kaldı.
Aynı sorun şimdi merkez sağda yaşanıyor.
12 Eylül sonrası siyaseti tanzim etme dönemi ile 12 Eylül’ün iplerinden kurtulan siyasetin kendini tanzim etme devrinde sol yelpazenin en önemli isimlerindendi Aydın Güven Gürkan.
Ne denli keyifli olsa da bazı durgun anları vardı. Merak etmiştim. Bir gün sordum: “Öğretim üyesi olduğum dönemde Bahçelievler’deki evimizde bir yangın çıkmıştı. Eşimi orada kaybettim” demiş ve kelimeler boğazına düğümlenmişti.
Kalbinin bir köşesinde bir acısı olan, yüreğinin bir yanı yıkık insanlardandı Aydın Güven Gürkan...
24.01.2006
E-Posta:
[email protected]
|