AB sürecinde, tarama başlıkları üzerinde çalışmalar devam ediyor. Bilim-araştırma ve eğitim konularının raporları hazırlık aşamasında. Daha önceleri, müzakereye kabul edilir/edilmez, Maastricht ekonomik kriterleri ile Kopenhag siyasî kriterlerini yerine getirir/getirmez tartışmaları, 2005 ile birlikte aşıldı ve tamamen güzergâh üzerinden yol alınmaya başlandı.
Bir anlamda ana yola girildi. Yol kesicilerin işi zorlaştı. Ara yollarda yaptıkları geciktirici ve engelleyici bütün manevra ve şantajları, açık yolda eskisi gibi mümkün olamayacak.
Türkiye’nin jeopolitik değeri oldukça arttı. Bir defa NATO çatısı altında AB ailesine üyelik süreci, demokrasi ve savunma ikilisinde evrensel bir otorite etkisi oluşturuyor. Güvenilirlik parametresini arttırıyor. İçerideki, kayıt dışı “hakim gücü” aşırı provokatif ve hep menfi gözlükten bakmaya ve ufunet yaymaya iten sebep, her şeyin kötüye gitmesi değildir. Kendilerine ait bozuklukların demokratikleşme ile birlikte fark edilmesi ve gün ışığına çıkmasından kaynaklanan tahsisli otoritelerinin kaybolmasıdır.
Buna mukabil, uluslararası standartlarla yüzleşmeye ve eksiğini-gediğini-ihmalini, iyileştirici zaviyeden değerlendiren bir Türkiye, sanki daha karışık ve çaresiz rollere giriyormuş izlenimi verebilir. Bu geçiş yollarının karmaşıklığından kaynaklanan bir süreçtir. Alışma ve yön levhasını bulma endişesinin verdiği gerginlikleri ve kısmî yanlışları beraberinde getirebilir. Bu son derece normaldir. Burada, “Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez” ilkesi göz önünde tutulmalıdır.
Dikkat etmemiz ve gözden kaçırmamamız gereken nokta; düzeltici faaliyetlere ve iyileştirici süreçlere, her zaman direnç gösterileceğidir. En iyi niyetli bakışla, dünün alışkanlıklarını değiştirmek istemeyen ve yenilenmek istemeyenlerin düne ait uçsuz bucaksız tevil ve dirençleri görülür.
Bir de kastî ve tarafgirlik duygusu ile demokratikleşme sürecine duyulan bir direncin, kendini vazgeçilmez görme hastalığı da “umur-devlet” kılıfında ve tecrübenin yanıltıcı gözleminde ortaya çıkar. Bilimsellikten uzak verilerle oynama niyetinden kaynaklanan “arzuya fikir suretini giydirme” mugalatası, kamuoyunu yanıltma amaçlıdır.
Yukarıdaki çerçevenin doğru anlaşılması için, olayların perde arkasını uluslararası bilgi kirlenmesinden koruyarak, temel yaklaşımlarımız ve ana fotoğrafın bize kazandıracağı esas faydalar açısından bakmalıyız.
Hükümetlerin, siyasî organizasyonların, hakimiyet kavgalarının, yıllardır örülen tezgâhların ve planlanan fitnelerin gözden kaçırılmaması gerekir. Ancak hepten de onları göz önünde bulunduralım derken gözümüzün önünü kapatıp, aksiyon tarzımızı ve ufkî bakışımızı daraltmak, istikbalimizi günlük demeçlerin satır arasına boğmak, esası kaçırmamıza sebep olabilir.
Umumî ve geniş perspektiflerden ve sahip olduğumuz değerler zinciri içinde, sivil, meşrû ve kitlenin umumî vicdanında sessizliğin sesi olan yaklaşımları öne çıkarmak, menfiyi fazla nazara vermemek, ümit vermek, şevk vermek ve müsbet icraatın en azından sözü ve yazısı olacak bir istikbal müjdesinin parçası olmak gerekir.
İstihbarat ve güvenlik birimleri ile devletin bilinmeyen alanlarına atıf yapan beyanların birçoğu, yanıltıcı, yönlendirici ve farkında olmadan safiyetimizi tedirginlik içinde paranoyaya ve tarafgirlik psikolojisi ile yanlıştan medet almaya ve sevmediğimizi sevmeyene dost olmaya itebilir. İnsaf gözlüğü ve makul duruş, bunların doğru rengini, içine girmeden görmemizi ve ferasetle yol almamızı sağlar.
Aksi halde, muhakemeden uzak bir evet/hayır ezberciliği ve başkasının kavramına muhalefet edeceğim diye onun referans kavramlarını tahlil sathiliği ile yapılması gereken aslî fonksiyonlar, orijin olmanın orijinal sonuçlarını keşfetmekten ve tamamen bağımsız, farklı üst açılımların müsbet ve kucaklayıcı hedefinden uzaklaşırız.
Bütün dünyada iki blok var. Bu bloklar “tabakat-ı beşer” bloklarıdır. Bunlar arasında bir “muharebe” vardır. Bu “muharebe,” devletlerarası olmaktan çıkmış, milletler arasında da yapılamamaktadır artık. İnsan sınıfları arasında yapılmaktadır. Külliyen reddeden veya kabul eden bir mantığın, coğrafî, ırkî veya dinî topoğrafyasına sathî bir genelleme ile hüküm vermenin dönemi de bitmiştir.
Aklî, medenî ve vicdanî takdimi yapmanın tam zamanı. Tebliğin ruhu; ihlâsla nezih, müsbet ve şevk veren hüsn-ü zanlarla inkişaf eder.
24.01.2006
E-Posta:
[email protected]
|