Van Rektörü hakkında açılan dâvâlara müdahil avukat olarak katılan Hukukçular Derneği Başkanı Hüsnü Tuna, dâvâ sürecinde üzerine düşeni yapmamakla eleştirdiği hükümetin tavrının işi kolaylaştırmak bir yana, daha da zorlaştırdığını söylemişti.
“AK Parti’nin dâvâya hiçbir dahli yok, aksine engellemesi var” diyen Tuna, Ali Adakoğlu’na, 25 milyon dolarlık yolsuzluk iddialarına rağmen Hazine’nin, tarihî eser kaçakçılığı ithamında da Kültür Bakanlığının ortada olmadığını ifade etmişti (Vakit, 2 Ocak 2006).
Rektörün, soruşturma başladıktan aylar sonra, şartlarının oluşup oluşmadığına bakılmaksızın tutuklanıp aylarca içeride tutulması da, dâvânın aşırı gecikmeyle açılması da işin tuzu biberi oldu.
Sonuçta çok ağır ithamlarla yargılanan Rektör, hatalarla dolu bir sürecin ardından tahliye edildi ve operasyon fos çıktı.
Bakalım, işin sonu nasıl bağlanacak?
Bu özet hatırlatmayı yapmamızın sebebi, Meclis araştırmasına konu olan sıradaki diğer rektörlerde de benzer hataların tekrarlanacağını düşündüren sinyallerin giderek çoğalması.
Gerçi onlarda konu henüz yargıya intikal etmiş değil. Ama meselâ şu günlerde Meclis Araştırma Komisyonunun incelediği Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesindeki araştırmadan yansıyan bilgiler, hükümet cenahının orada da pek hazırlıklı olmadığını ve hiç olmadık yerlerde Rektör-YÖK cephesinin işini kolaylaştıran kozlar verdiğini düşündürüyor.
Ve işaretler, orada da bir fiyasko ile karşılaşma ihtimalinin güçlü olduğunu gösteriyor.
İşin bir başka boyutu, yönettikleri üniversitelerde 28 Şubat iklimini olanca huşunetiyle sürdürmeye devam eden rektörlerle ilgili iddialar araştırılırken, askerin nerede durduğu.
Van’daki olayda “Rektörü savunmak cumhuriyeti savunmaktır” diyerek toplu halde Adalet Bakanlığına baskın yapan rektörlerin tavrına Genelkurmay Başkanı destek vermekten kaçınmış, “Eğer bana da toplu halde gelecek olsalardı soğuk bakardım” demişti.
Ancak TSK zirvesinden gelen bu çıkış, Teziç’in Van’a gittiğinde garnizonu ziyaret ederek orduevinde ağırlanmasına engel olmadı.
Ve Teziç, bundan dolayı kendisine yöneltilen eleştiriler üzerine, garnizon ziyaretinin yeni bir durum olmadığını, Anadolu’da nereye giderse gitsin mutlaka garnizona uğramasının rutin bir “gelenek” olduğunu ifade etti.
Şimdi ise, tam da Meclis Araştırma Komisyonu üyelerinin Rektör ve üniversite hakkındaki iddiaları incelemek üzere şehirde bulunduğu ve ilgililerle görüştüğü günlerde Samsun Garnizon Komutanının kampüse yaptığı ziyaret gündemde. Bu durum eleştirilince Komutan, ziyaretinin komisyonun çalışmalarıyla hiçbir ilgisi olmadığını, daha önce İlâhiyat Dekanının kendisine yaptığı ziyareti iade için nezaket ziyaretinde bulunduğunu açıklamış.
Gerçi o da tuhaf. Generallerin tartışmalı ilâhiyat dekanlarını ziyaretleri, 28 Şubat’la beraber görmeye başladığımız acaipliklerden biri.
Hatırlayanlar olacaktır; Marmara İlâhiyatta da rektörlüğe getirilen Prof. Zekeriya Beyaz, tam da ilk ve en önemli iş olarak başörtüsü yasağını orada uygulamaya başladığı günlerde Birinci Ordu Komutanının “Asker arkanda” anlamındaki ziyaretine muhatap olmuştu.
Şimdi aynı olay Samsun’da tekrarlanıyor.
Komutan istediği kadar “Nezaket ziyaretinden başka bir maksadım yok” diye açıklama yapsın; ziyaret sırasında sarf ettiği “Rektörle gurur, İlâhiyat Fakültesi Dekanını desteklemekten kıvanç duyuyoruz. Garnizon Komutanlığı olarak şükranlarımı sunuyorum. Elimizden gelen desteği sonuna kadar vermeye hazırız” sözlerinin anlamı son derece açık.
Rektörün de, talebelerine Onuncu Yıl Marşı öğretmesiyle mâruf İlâhiyat Dekanının da kişilikleri ve tasarrufları ortada. Komutan ziyaretiyle hem bunları sahiplendiğini, hem de Meclise “Boşuna uğraşmayın, arkalarında biz varız” mesajı verdiğini göstermek mi istiyor?
Peki, AKP Samsun Milletvekili olan Komisyon Başkanının, bu ziyaret için “Komutanımız doğru olanı yaptı, ne rahatsızlık duyduk, ne de yasaklayabiliriz” demesinin anlamı ne?
Gelin de ense-şaplak meselini hatırlamayın!
24.01.2006
E-Posta:
[email protected]
|