İnsanın en zor ve hicranlı ânı sevdiklerinden ayrılmaktır.
“Bütün firaklardan gelen feryadlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır” diyor Bediüzzaman.
Demek ki insanı en çok yakan firaktır, yani ayrılıktır.
“Arayı arayı bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasib eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed, canım arzular seni”
mısralarının sahibi Yunus Emre de İlâhî aşkını bu şekilde dile getirmiş.
Her bir yerinde, her bir köşesinde İki Cihan Serverinin (asm) izi olan mübarek beldelerden ayrılmak gerçekten zordur.
Ama ne yaparsınız ki, misafirliğin bir diğer adı da ayrılıktır.
Vedâ tavafı işte bu duyguların canlandığı bir atmosfer içinde yapılır.
Kâh gözyaşı, kâh keder, kâh hüzün, kâh tarifi imkânsız duygular sarıp sarmalar bütün mü’minleri.
Ne şairin satırları, ne aşıkların duygusu buna tercüman olamazlar.
Kâbe’de namazlar kılınırken sokaklara uzanan saflar adeta yeryüzünü kaplayan saflar ile birleşerek Mekke bir mihrab, Medine bir minber olur.
Ruhlar âlemindeki muallâ makamından bu manzarayı seyreden Fahr-i Kâinat Efendimizin (asm) ümmeti ile sürur duyduğundan adımız gibi eminiz.
Ve Allah şöyle buyurur:
“Şu kullarıma bakın, onlar uzak diyârlardan, toz toprak içinde Bana geldiler. Halbuki beni görmüş değiller. Acaba görselerdi ne yaparlardı?”
Ve mukaddes an gelir, geri adımlar halinde son temaşa yapılır.
Gözyaşlarını zemzemin serinliği biraz olsun gidermeye çalışır.
“Tekrar nasip et!” niyazları bütün hacıların ağzından ve gönlünden gelir.
Bu mukaddes mekâna bir gidenlerin, bir daha niçin gittiğinin cevabını, ancak oralara gidenler verir.
Çünkü orada sevgililerin en sevgilisinin izleri var.
Ve insanlığın ilk mekânı olması hasebi ile bir hakkı da var.
Kalbimizin bir kısmını orada bırakarak döndük elhamdülillah.
26.01.2006
E-Posta:
[email protected]
|