Detaylı bilgi için TIKLAYIN
      "Gerçekten" haber verir 26 Ocak 2006

Eski tarihli sayılar

 
 

Dizi Yazı

Konuşan: Ahmet Dursun

Dinin de, hukukun da mesajları evrenseldir - 2

** Hukuk düşüncesinin tarihi gelişimi içinde, İslam’ın hukuk anlayışını evrensel adalet yaklaşımı içinde nasıl değerlendirebiliriz? Modern hukukla İslam hukukunu nasıl karşılaştırabiliriz?

Hukukla din özü itibariyle aynı mesajları verir. Din, “hırsızlık etme” der. Hukuk da hırsızlığı cezalandırır. Hukukun zihinsel altyapısını oluşturan unsurlardan biri üretim ise diğeri de dindir. Ama dinle hukuk arasında yaptırımlar farklıdır. Bir tanesinde günahtır. Diğerinde ceza maddesine göre suçtur, cezası vardır. Ama özü itibariyle sakıncalı sayan, yasakladığı, “Yapma, etme” dediği şeyler ikisinde de aynıdır. Biz hem üretimden yoksunuz, hem de kendi kültürümüzü tanıyan bir normalleşme sürecinden de geçmedik. Yani bizim Türk toplumu olarak, siyaseten sömürmeyen, sosyolojik olarak kültürel anlamda diniyle barışık, ona sahip çıkan, onu kültür olarak içselleştirmiş bir yapımız da yok. İkisi bir araya gelince bu hukuksuzluğu daha da arttırıyor. Bir de, İslâm hukuku dediğimiz vakit, bu kadar dinin özü itibariyle olup biten hukuksuzluğu da yine Müslümanlar yapıyor. Orda da bir sorun var. Ya bunlar gerçek anlamda Müslüman değil, yahut bu kültürü, dini içselleştirmiş değiller. Ya da Türkiye’de kent Müslümanlığının yerine, köylülüğü üreten ve aracı olarak kullanılan, farklı, bizim anlamadığımız bir din anlayışı var. Bunlara bir bakmak lâzım.

Eskiden gençliğimizdeki kent Müslümanlığı bitti Türkiye’de. Taşra kendi köylülüğünü Müslümanlık üzerinden üretiyor. Yoksa Müslümanlık kendi içinde bütün dinler gibi adaleti hedefler. Meselâ Taliban da Müslüman. Nasıl oldu da Şeyh Galip’ten Taliban’a geldik biz? Yani hukuku sabit bir şey olarak algılamıyoruz ki. Sen dini siyaseten yorumlamaya başladığın vakit ve esasında siyaseten yorumlayan köylü zihniyet olduğu vakit, o dinin esas mesajlarından kurtuluyor, başka bir noktaya geliyor. Onun altını çizmek lazım.

** Adalet evrensel bir kavram ama hukukla ilgili uygulamaların, toplumdan topluma farklılıklar göstermesini nasıl değerlendirmek gerekir? Bu durumda adalet ölçüsü nedir? Hak-adalet ilişkisi nedir?

Çok güzel bir soru bu. Sen evrensel değerlerin parçası olabilmen için insanlığın bir parçası olman lazım. İnsanlığın parçası olmayacak kadar kendi içine kapalı, yerel, milliyetçi, bir anlamda diğerlerinden kuşku duyan, yabancı düşmanlığını kışkırtan, insanın beyinsel faaliyetlerini esas saymayan, ırkını ve dinini onun yerine ikame eden, insanlığın toplam ve ortak nimetlerini sahiplenmeyen bir kültürden de geliyoruz biz. Cumhuriyet döneminde kuşakları milliyetçi yetiştiren, onların aklına ırklarının önemli olduğunu söyleyen, dünyadaki insan türü canlılardan birisinin oluşturduğunun altını vurgulamayan bir iklim var burada. Tabii sonra ilkokul dörtten terkiz. Yani yirmi milyon adamın on altı milyon adamı mesleksiz. Dünyanın bir parçası, evrenin, insanlığın bir parçası olarak kendimizi kabul etmemiz için hepimizin meslekli, dil bilen, dünyada yaşamaktan korkmayan bir hal içinde olmamız lazım. Bunların parçası olmayınca yerel bir ilişkiler ağı adaletin ırzına geçiyor. Onun için, mesela tıp bilimi var; ama büyücülükten daha fazla yarar sağlayacağına inanan geniş bir kitle de var. Bu biraz da o evrensel olarak üretilmiş hukuk anlayışını kullanmak isteyenlerin sayısıyla bağlantılı bir şey. Mesela, tapu-kadastro yok yani. Sen bunlara soruyorsun; ama bunlar tarım kesiminde toprağın kime ait olduğunu devletin resmi onayladığı belgeden yoksun. Şimdi tapu-adastronun olmadığı bir ülkede hukuk konuşuyoruz. Mahkeme açığı… Aynı zamanda Adalet Bakanlığı’nda çalışan on bin personel var. 41’i yabancı dil biliyor. Yani nasıl olacak bu iş?

** Cumhuriyet, demokrasi, adalet ilişkisi nasıldır? Bediüzzaman’ın “Cumhuriyet ki, adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.” sözünü adalet açısından nasıl değerlendirebiliriz?

Cumhuriyet, iktidarı hanedanın elinden alıyor. “Osmanlı İmparatorluğu yerine Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduk ne demek?” Bundan sonra Osmanlı hanedanının babadan oğula geçen iktidarına son verdik. Bu demek. Yani Cumhuriyet’in tek bir faydası var, hanedanın elinden iktidarı almak. Almak idi diyeyim. Çünkü bunu başaramayan Cumhuriyetler de var. İki tanesi çok yakınımızdaki örnek. Azerbaycan ve Suriye. İktidar babadan oğula geçti, ikisi de cumhuriyettir. Demek ki, fiili olarak ilk söylediği işlevini yerine getirmesi halinde, yani babadan oğula geçen iktidara son vermesi halinde hanedana iktidarını sürekli kılmamak için bir avantaj sağlıyor. Ama bunun halkın yararına olabilmesi için o iktidarı halka devretmesi lazım. Halka devretmesi ne demek? Yani sen dersin ki, hanedanın elinden iktidarı aldım, aynı Saddam’ın rejimindeki gibi bir diktatöre verdim. Suriye’de olduğu gibi bir diktatöre verdim. Yani padişah gitmiş, onun yerine bir askeri diktatör gelmiş, bir anlamı yok. Bunun cumhuriyetin bir yararı olabilmesi için, çoğulcu bir parlamenter demokratik rejimle içinin doldurulması lazım. O zaman bir sürü fikrin rahatlıkla söylenebildiği, propagandasının yapıldığı, seçime gidilebildiği bir çoğulcu yapı içinde halk neyi tercih ediyorsa onun iktidar olmasıyla, yani cumhuriyetin demokratik hale getirilmesiyle önem kazanır. Böyle bir süreç zaten sınıfların olduğu, sosyal sınıfların olduğu, sanayileşmeye geçildiği, emek ve sermaye arasındaki çelişkilerin demokratik bir süreç içerisinde çözülebildiği, herkesin payını mevcut demokratik yapı içinde almak için demokratik hakkını kullandığı, savaş verebildiği bir yapı demek. O zaman zaten hukuk da toplum tarafından benimsenmiş demektir. Şimdi, sizin Cumhuriyet’iniz var; ama demokrasiniz yok. Neden? Çünkü toplumsal süreciniz hala köylü. Sanayi devrimine geçememişsiniz. İşçi sınıfı, sermaye sınıfı oluşturamamışsınız. Bunların arasında çıkar kavgaları demokrasinin gelişmesini ve pekişmesini, herkesin hakkını hukukunu kullanabilmesini, mevcut yapısını ileriye götürmek için adaletten ve hukuktan yararlanması bilincini getirememiş ortaya. O zaman yine başlangıçta geldiğim yere geliyorum. Toplum bunu üretemiyor. Geçenlerde Rize Valisi bana anlatıyordu. Ben diyordu, müfettişlikten geliyorum. Kamuda çalıştım. Bilgi edinme yasası bir devrimdir. Rize’de bilgi edinme yasasından henüz yararlanan olmadı. Anneler gününde çelenk koydurmak için bir kadın derneği aramış. O, kadın derneğini bulamamış, ama 8 tane vatandaşa karşı devleti koruyan dernek bulmuş. Yani toplum bunu üretiyor mu, talep ediyor mu, ona bakmak lazım.

** Sosyolojik ve psikolojik olarak, modernleşme, dünyevileşme vb. olguların adalet duygusu üzerindeki etkisi nedir? Fert ve toplum olarak ortaya çıkan zulüm, tecavüz vb. davranış bozukluklarının insanın iç dünyasıyla ve adalet anlayışıyla ilgisini nasıl kurabiliriz?

Şimdi toplum geliştikçe hukuku da gelişiyor. Yani hukuk sabit bir şey değil. Bireyin gelişim serüveniyle birlikte dönüşen, yani tarım devriminin hukuku başka, sanayi devriminin hukuku başka, sanayi sonrası toplumun hukuku başka, burada başka bir bağlama geçiyoruz. Şimdi insan hep değişken bir dengededir. İnsanın ne yapacağı belli olmaz. Zaten ahlak kuralları, hukuk kuralları, toplum kuralları, gelenek ve görenek bu kadar denetim altına alınmak istenen bir insan yapısı varsa, o insan yapısının aslında pek de çok değişken dengede olduğunu unutmamak lazım. Esasında, belki de insanı gerçekten edebiyat anlatır. İnsan, kendi içinden geçen eğilimli olduğu bir cenneti de cehennemi de kendisi yaratıyor. Bu insanın yaşam içinde müthiş sıkışıklıkları oluyor. Yani çağlar değişirken, bir çağdan bir çağa geçerken ilerisine yönelik umutlarının azaldığı dönemlerde kendi içindeki vahşi yapısı ön plana geçiyor. Bu insanın kendi içindeki cenneti ve cehennemi, zaman zaman birisini ön plana çıkarması toplumsal yapının kaosları ve buhranlarıyla da ilgili. Onun için insanı tek bir şekilde saptamak; insan sadece iyi değil, insan hem iyi, hem kötü. İnsanın o çelişkili dünyasını, aklından geçen farklı düşünceleri, aslında hem bir taraftan toplumsal kurallar ve baskı altında daha derli toplu olmaya, ama bir taraftan her zaman o baskının dışında o toplumun kabul etmeyeceği faaliyetlere eğilimli yanını, ikisini bir arada düşünmek lâzım. Böyle baktığınız vakit yeni bir çağın eşiğindeyiz. Onun getirdiği sıkıntılar... Sanayi sonrası topluma geçiyoruz. Onun getirdiği buhran… Gençlerin, insanların ileriye yönelik umutlarının geçiş dönemlerinde azalması, geçiş döneminin zorluklarının fazlalaşması; bunların hepsini bir arada değerlendirdiğiniz vakit çağın kendi dönüşümünü, sanayiyi diğer bir aşamaya taşımak buhranını unutmamak lazım.

** Siyaset adalet ilişkisini nasıl kurabiliriz? Bireysel ahlâk ve adalet ile muamelattaki ve siyasetteki adalet arasında nasıl bir irtibat vardır? Hz. Ömer adaletini günümüz adalet sistemine ve anlayışına nasıl uyarlayabiliriz? Hz. Ömer’in ‘Adalet mülkün temelidir’ sözünün, “adalet” açısından, kapsamını nasıl belirlemek gerekir?

Şimdi burada, hangi noktaya gelindi diye bakmak lazım. Yani hukuk, yeryüzünde adalet kavramı ne aşamada? Bunun en yeni göstergelerinden biri Avrupa Birliği Anayasası’dır. Avrupa Birliği Anayasası’nda evrensel anlaşmalar, insan hakları sözleşmesi gibi insanın insan olmaktan doğan bütün hak ve hukukunu koruyan maddeler anayasal madde haline gelmiştir. Yani ben insanlığın şu andaki geçiş döneminden gelen dalgalanmaları, bu geçiş dönemine uymaktaki sıkıntıları, o sıkıntılar dolayısıyla ortaya çıkan asayişsizliği bir yana koyuyorum. Bunların hepsi bir realite, bir gerçek. Ama onun yanında da gerçek bir adaleti; daha adaletli bir dünyayı, bunun yaygınlığını, bunun her birey tarafından teneffüs edilmesini arayan da bir başka ikinci hat var. Yani tez ve antitez olarak bakmak lazım. Bir taraftan henüz bunun yerleşik hale getirilememesinin getirdiği sıkıntılar, hem de yine Avrupa anayasasında ilk defa oluyor, uluslar arası bütün insanlığın lehine insanı gözeten bir anlaşmanın teker teker anayasa maddesi haline gelmesi gibi bir başka eğilim de var. Çünkü insan olarak bir dünya kuruyor yeniden. Ama bunun kurulmasının getirdiği büyük de bir sıkıntı, buhran ve kriz var.

––Devam edecek––

Konuşan: Ahmet Dursun

26.01.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (25.01.2006) - “Hukuk, demokrasinin vazgeçilmez unsurudur” - 1

  (13.01.2006) - Japon sisteminin en mükemmeli İslâmda

  (12.01.2006) - Japon harikası: Güven ve dayanışma

  (11.01.2006) - Dünyada ve Türkiye'de 2005 - 14

  (10.01.2006) - Dünyada ve Türkiye'de 2005 - 14

  (09.01.2006) - Dünyada ve Türkiye'de 2005-13

  (08.01.2006) - Dünyada ve Türkiye'de 2005 - 12

  (07.01.2006) - Dünyada ve Türkiye'de 2005 - 11

  (06.01.2006) - Dünyada ve Türkiye'de 2005 - 10

  (05.01.2006) - Dünyada ve Türkiye'de 2005 - 9

 
Reklam filmini indirmek için tıklayın
<% Public Function VeriAl(strGelen) Set objVeriAl = Server.CreateObject("Microsoft.XMLHTTP" ) objVeriAl.Open "GET" , strGelen, FALSE objVeriAl.sEnd VeriAl = objVeriAl.Responsetext SET objVeriAl = Nothing End Function strAdres = "http://www.tcmb.gov.tr/kurlar/today.html" strVeri = VeriAL(strAdres) iDolar=InStr(strVeri,"USD" ) strDolarAlis=Mid(strVeri,iDolar+39,10) strDolarSatis=Mid(strVeri,iDolar+52,10) iEuro=InStr(strVeri,"EUR" ) strEuroAlis=Mid(strVeri,iEuro+39,11) 'alis strEuroSatis=Mid(strVeri,iEuro+52,11) 'satis %>
   Para Piyasaları
 Alış Satış
Dolar 1.34530 1.35505
Euro 1.61275 1.62484
<%=strdolarsatis%> <%=streurosatis%>
Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected] adresine bekliyoruz.
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004