İmtihanın gereği olarak insan, iman ve küfür konusunda serbest bırakılmıştır. Dolayısıyla dilerse iman eder, dilerse küfür yolunu seçer. Ona bu hususta herhangi bir baskı, zorlama yapılmaz. Zaten, herhangi bir zorlama söz konusu olsaydı, imtihanın, iyi ve kötünün, güzel ve çirkinin, sevap ve günahın, Cennet ve Cehennemin bir gereği kalmazdı.
İnsanlığın ortaya çıkabilmesi ve insanın tâbi tutulduğu imtihanın gerçekleşebilmesi için, insana “cüz’î irade”, yani “hür irade”, “mes’ul olduğu, mükellef bulunduğu” hareketlerde serbestlik verilmiştir. İnsan, hiçbir zorlanmaya veya baskıya maruz kalmadan, istediği gibi hareket edebilir. Öncelikle insan fikir/düşünce hürriyetine kavuşturulmuştur: Kur’ân’ın pek çok yerinde bu husus şöyle vurgulanır: Bakmazlar mı?1 Bakınız.2 Onlar hiç düşünmezler mi?3 Hâlâ düşünmez misiniz?4 Düşününüz.5 Akıllarını kullanırlar.6 Bundan ibret alınız ey basiret sahipleri!7 Her türlü düşünce hürriyeti, akıl hürriyeti, araştırma hürriyeti şahâne bir surette tanınmıştır. Her türlü hakların kaynağı olan Kur’ân, isteyene, dilediği gibi hareket etme hürriyeti tanımaktadır...
İnanç hürriyeti de, yine İslâmiyet tarafından, en geniş mânâda, insana tanınmıştır. İşte Kur’ân’ın “din ve vicdan hürriyeti”ne yaklaşımı:
“De ki: Ey kâfirler! Sizin taptıklarınıza ben ibadet edecek değilim. Benim ibadet ettiğime siz de ibadet edecek değilsiniz. Ben zaten sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana.”8 Hiçbir zorlamaya, baskıya tâbi tutmadan, herkesin inanç, din, vicdan ve ibadet hürriyeti tanınmaktadır. İslâmiyetçe inanç hürriyeti, din hürriyeti her şeyin üstünde tutulmuştur. Ve hiçbir sûrette, hiçbir otorite ve yetki tarafından sınırlanmasına müsaade edilmemiştir: “Dinde zorlama yoktur, doğruluk sapıklıktan, iman küfürden iyice ayrılmıştır.”9 Allah, kullarının, inanç hususunda, yani ister hidayet yoluna gitmek, ister dalalete sapmak tercihinde serbest olduğunu bildirmiştir: “Sizi yaratan odur. Böyle iken, kiminiz kâfir olur, kiminiz mü’min. Allah ise yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”10 Kur’ân’a da iman etme hususu, yine insanların tercihine bırakılmıştır: “De ki, bu Kur’ân, Rabbinden gelen bir haktır. Dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun.”11 “İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı tercih etmiş kimselerdir.”12
Aslında bir âyet kâfi gelirken, Kur’ân’da pek çok yerde, “imân veya küfür” hürriyeti, sık sık vurgulanır. Diğer taraftan, “iyi ile kötüyü, çirkin ile güzeli, hayır ile şerri, imân ile imansızlığı” bildiren peygamber ve kitaplar gönderilmiştir. İnsanların nasıl hareket edeceklerine dair sınırlar, en ince teferruatına kadar çizilmiş ve gösterilmiştir.
Dipnotlar: 1-Kur’ân, Gaşiye, 17; 2-Agk, Âl-i İmrân, 137, Nahl, 37, Ankebût, 20; 3-Agk, Nisâ, 82, Muhammed, 24; 4-Agk, En’âm 80, Secde, 4; 5-Agk, Sebe’, 46; 6-Agk, Ra’d, 4; 7-Agk, Haşir, 2; 8- Agk, Kâfirun, 1-6; 9-Agk, Kur’ân, Bakara, 256; 10- Agk, Kur’ân, Teğabun, 2; 11-Agk, Kehf, 29; 12- Agk, Bakara, 16.
26.01.2006
E-Posta:
[email protected]
|