Tesettür gericilik, çağdışılıktır şeklinde röportaj verdi dövmeli, göğsü göbeği açık dizi oyuncusu...
Kış gününde montların altından görünen bu zıddiyetin ve her bölümde ısrarla devam eden bu görüntünün kendi özgür iradesi ile olmadığını, yapımcı ve senaristlerin baskısı ve teşhirciliğin esaretinde gönüllü ve zorunlu bir kölelik olduğu aşikâr olduğu halde...
İlkçağ Roma, Mısır, Yunan v.s. uygarlığındaki kadın köle tasvirlerinin heykel ve resimlere yansımış izdüşümü olan bu hale, ilericilik demenin tezadına rağmen, mezatta alıcısı çoktu ve zamanın icabıydı!
Sokak röportajında bir genç, “çok eşlilik isteyen gitsin Arabistan’a” dedi tepkiyle. Çok eşlilik bu topraklarda az görülen ama görülen bir vakıa idi. Var mıydı, vardı tamam.
Fakat tezatların mezatında, sevgili değiştirmek, bir anda bir kaç kadın ile beraber olmak, nikâhsız beraberliklerden çocuk sahibi olmak, ama katiyen o çocuğu sahiplenmemek ve sadakat duygusuna sahip olmadan aldatmak aldatmak aldatmak...
Medya haberlerinin, dizi içeriklerinin o çok izlenen kavgalı gürültülü sabah kuşağı kadın programlarının değişmez gündemiydi. Neredeyse vaka-i adiyeden sayılır olmuştu. Ama maksat üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu için, taaddüd-ü zevcadın bir ruhsat ve bazı durumlarda cemiyetin tefessüh etmesini önleyen emniyet sübabı bir çıkış noktası olduğunu katiyen kabul etmedi zihinleri. Halbuki gayrimeşru çocuk kavramı bile yoktu eskiden.
Mesela ‘Hasan Efendi’nin ikinci zevcesinden olan mahdumu Hüseyin’di kayıtlarda. Elinde DNA testleri, program program gezmiyordu Hüseyin. Ama çok eşlilik üzerinden İslâm’a vurmak ilericilik, evlilik dışı beraberliğin sancılarına maruz kalmak veya mağdur etmek bir gençlik hatası olarak satışa çıkıyordu bu tezatlar pazarında.
Plazanın bilmem kaçıncı katında patronuna yaranmak için kaç azar, kaç aşağılanmaya maruz kalan, saatlerini, ömrünü dolgun bir maaş ile tüketen bir gencin eski zaman kölelerinden farkı, beyaz yakalı gömleği ve takım elbisesi kravatı da modern zaman köleliğinin simgesi değil miydi?
Ama sorsan bu çalışma tarzı gelişmişlik, köyünde hürriyet içinde iki hayvan bakmak, toprağı ekip biçmek, eski zaman hayat tarzıydı ve bu da gericilikti! Bir kaç yılda bir eşya değiştiren ve bu eşyaları temiz tutmakla uğraşan şehirli kadın, o mu kendisi mi daha hür sorgulamadan -zira tezatlar mezatının yazısız kurallarında sorgu yasaktı!- köydeki basit yaşantılı hemcinsini küçük görebiliyordu.
Ya da tesettürlü bir genç kız, günümüz geçerli standart güzellik kriterlerine uymak zorunda hissederken, estetik operasyonlar fetvasını kendi kendine çok rahat verebiliyordu. Güzellik endüstrisinin gönüllü kölesi olunca fetvaya da hacet kalmıyordu çünkü.
Bu tezatlar mezatının en can yakıcı ve absürt görüntüsü ise, düğünlerde ter ter tepinip bunu da sosyal medyada marifetmiş gibi paylaşan tesettürlülerin hal i pür melaliydi. Beğenilme ve tıklanma mezadının kalabalığında kendine yer edinme çabası tezadı bile göze göstermiyordu demek ki. Hasılı eskiye ve dinin emirlerine gericilik çağdışılıktır demenin kolaycılığından, bu zamanın ilk çağların vahşetine gönüllü giriş yapmanın adıydı modernizm. Halbuki ‘beşer esir olmak istemediği gibi ecir de olmak istemez’di ve asıl hürriyetin şifresi ‘Abdullah’ olmaktı. Alıcısı az olsa da zamansız son kullanma tarihi olmayan ve tükenmeyen!