Salih Sütçüoğlu: “Veren el alan elden üstündür” hadisini açıklar mısınız? Veren el neden üstündür? Bu konuda örnekler var mıdır?”
Allah Veren’dir
Allah Cevad’dır, Vehhab’tır, Kerim’dir; cömerttir, verendir, kerem sahibidir. Hayır yolunda cömertliği, vermeyi ve kerem sahibi olmayı sever. Veren kimse Allah’ın keremine, vehhabiyetine ve cömertliğine mazhar olmuştur. Vermeyen ve alan kimsenin ise bu konuda mazhar olduğu herhangi bir esma yoktur.
Netice itibariyle vermemekte ve tutmakta hayır da yoktur, iyilik de yoktur, Allah katında makbuliyet de yoktur, derece de yoktur.
KUR’ÂN VERMEYİ TEŞVİK EDİYOR
Kur’ân birçok âyetiyle vermeyi ve üstelik en iyisinden vermeyi teşvik ettiği gibi, Peygamber Efendimiz (asm) adeta bir cömertlik ve kerem abidesiydi. Ashab-ı Kiram da vermek konusunda birbirleriyle yarışırlardı. Vermemek ve tutmak ashabın çarşısında hiçbir şekilde rağbet görmezdi. Asr-ı Saadeti kendisine örnek alan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ise, Darül-Hikmetil-İslâmiye’de iken kendisine naspedilen maaştan kut-u lâyemut kadarını almış, gerisi ile kitaplarını bastırıp ücretsiz dağıtmıştır. Bu hareketinin sebebini soranlara: “Maaştan bana kût-u lâyemut caizdir; fazlası millet malıdır. Bu suretle millete iade ediyorum.” diye cevap vermiştir.
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” “O takva sahipleri bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah, iyilik edenleri sever.” Âyetleriyle vermeyi emreden bir Kur’ân’ın kendisine nazil olduğu Peygamber Efendimiz (asm) verme konusunda insanların en üstünüydü.
PEYGAMBER EFENDİMİZ (ASM) VERMEYİ TEŞVİK EDİYOR
Bir gün adamın biri Peygamber Efendimiz’e (asm) gelip ondan yardım istedi. Peygamber Efendimiz (asm) o an mübarek elinde ne varsa verdikten sonra: “Şu an bu kadar verebiliyorum! Fakat sen git, benim adıma ihtiyacın olan şeyleri satın al, Allah bana verdiği zaman ben senin oralara yaptığın borcu öderim!” buyurdu.
Hazret-i Ömer (ra):
“Ya Resulallah! Ona verebildiğini verdin! Allah sana gücünün yetmediği bir şeyi teklif etmemiştir. Kendini neden borca sokuyorsun?” dedi.
Hazret-i Ömer’in (ra) bu sözünden Peygamber Efendimiz’in (asm) hoşlanmadığını gören ensardan bir zat:
“Ver Ya Resulallah! Allah seni darda bırakmayacaktır!” dedi.
Peygamber Efendimiz (asm) bu sözden hoşlandı ve:
“İşte ben bununla emrolundum!” buyurdu.
Sahabeler Verme Ahlâkını Yaşıyorlardı
Hazret-i Ömer (ra) anlatıyor: “Bir gün Peygamber Efendimiz (asm) sadâka vermemizi emir buyurdu. O sırada benim malım çoktu. Kalbimden: “Eğer Ebu Bekir’i geçeceğim gün varsa o gün bu gündür!” dedim ve malımın hepsini hesaplayarak yarısını getirdim.
Peygamber Efendimiz (asm) bana:
“Çocuklarına ne bıraktın?” buyurdu. Ben:
“Getirdiğim kadar da onlara bıraktım!” dedim.
Az sonra Ebu Bekir (ra) geldi. Meğer o nesi varsa hepsini yüklenip getirmiş. Peygamber Efendimiz (asm) ona da:
“Çocuklarına ne bıraktın?” buyurdu.
Ebu Bekir (ra):
“Onlara Allah ile Peygamberini bıraktım!” dedi.
O zaman kalbimden:
“İmkânı yok, Ebu Bekir geçilmez!” dedim.
Bir gün adamın biri Hazret-i Osman’a (ra):
“Bütün hayır ve sevapları siz zenginler kaptınız! Sadâka veriyorsunuz! Köle azat ediyorsunuz! Hacca gidiyorsunuz! Zekât veriyorsunuz! Allah yolunda nice maddî yardımda bulunuyorsunuz!” dedi. Hazret-i Osman (ra):
“Siz buna mı imreniyorsunuz?” dedi. Adam:
“Evet, vallahi, sizin kendi paranızla bunca hayır hasenat yapmanıza imreniyorum!” dedi.
Hazret-i Osman (ra):
“Fakat şunu unutmayın ki, vallahi bir fakirin kendi boğazından kesip Allah yolunda verdiği tek kör kuruş, malı çok bir zenginin verdiği on binlerden Allah katında daha makbuldür! Az demeyin, siz de vermeye bakın!” dedi.
Yarın inşallah devam edelim.