"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şu Mehdiyet meselesi - 2

Süleyman KÖSMENE
06 Ağustos 2024, Salı
Zonguldak’tan bayan okuyucumuz: “Üstad Hazretleri, Mehdî için bazı yerlerde ‘sonradan gelecek; biz ona zemin hazırlıyoruz.’ diyor. Bu ne demektir? Zemin hazırlamakla ne denmek isteniyor? Hz. Mehdî sonradan mı gelecektir?”

Dünden devam edelim:

ZAMAN ŞAHS-I MANEVÎ ZAMANIDIR

- Bu zaman şahsiyet, enaniyet ve benlik zamanı değil; şahs-ı mânevî ve cemaat zamanıdır. Bu zamanda makamı değil, hizmeti; âlâyişi ve nümâyişi değil, çalışmayı; tek bir makam sahibinin olağan üstü icraatlarını değil, şahs-ı mânevî havuzunun feyizli ve bereketli faaliyetlerini esas almalıdır.1 

 Çünkü îmân dâvâsı, âlâyişi, nümâyişi, alkışı, teveccühü, medhü senâyı ve övgüyü kaldırmayacak derecede hassas, duyarlı ve halisane bir davadır. Bu da dâvâ sahibinin Mehdî de olsa makam itibariyle gizli kalmasını, en azından makam ve mansıp olarak çok fazla ön plânda olmamasını, fakat hizmet itibariyle Cehennem korkusunu da, Cennet sevdâsını da bir tarafa bırakacak derecede hiçbir fedakârlıktan kaçmayan bir performans sergilemesini    gerektirir.

4- Deccal tahribatlarını ve yıkımını bir cemiyet ve şahs-ı mânevînin omzunda yaptığından, Mehdî de cemiyetin îmân kalesini kurtarmayı esas alacak, şahsını ve makamını nazara vermeyecek, yalnız elindeki hakikati gösterecek, insanları o hakîkata çağıracak; hizmetlerini bir şahs-ı mânevî zemininde sürdürecektir. 

“BEN MEHDÎ’YİM” DEMEYECEKTİR

5- Âhir zamanla ilgili haberler nasıl karineye ve tevile muhtaç bildirilmişse, nasıl açıktan haber verilmemişse, nasıl îmânın nezaheti ve selâmeti açısından “icbâr ve zorlama” mânâsı taşıyabilecek açıklıklardan kaçınılmışsa, Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm’ın gelişi ve zuhuru da gizli olacak, onu ancak yakınları nûr-u îmânla tanıyacaktır. Nasıl Hazret-i İsâ Aleyhisselâm indiğinde, “Ben Îsâ’yım!” demeyeceği gibi... Deccâl, ortaya çıktığında “Ben Deccâl’im.” Demeyeceği gibi2... Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm da zuhur ettiğinde,  “Ben Mehdî’yim.” Demeyecektir.3

6- Biz, îmânımızı kurtarmakla, Son Peygamber Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sünnetini anlamak ve yaşamakla, asrın bid’alarından, hurâfelerinden, fitne ve fesadından korunmakla ve Allah’a kulluk yapmakla mükellefiz. Bu mükellefiyetimizi kemâliyle anlamamızı ve kemâliyle yerine getirmemizi sağlamak için hikmetle ve ilimle elimizden tutan asrımızın âlimini “âlim” sıfatıyla tanımak, ona el ve gönül vermek –onun gerçek makamını bilmesek de- bize kifâyet eder.4

MEHDÎNİN ÜÇ VAZİFESİ

7- Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm’ın üç vazifesi vardır. Bunlar: 

1) Materyalistlerin, maddecilerin ve tabiatçıların fen ve felsefeyi kullanarak açtıkları inkâr ve şüphe bataklığını kurutacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. 

2) Yaşanan hayata İslâmiyet’i yeniden kazandırmaktır. İslâmiyet’in yaşanır ve severek tercih edilir bir din olduğunu tüm dünyaya göstermek ve ispat etmektir. 

3) Dünyanın en canlı ve en dinamik hukûku olan İslâm hukûkunu tüm dünyada yönetimin ve halkın gündemine getirmek, asl’a uygun ve canlı içtihatlarla İslâm hukukunun tercihen uygulanmasını sağlamaktır.5

8- Bu üç vazife tek bir şahıstan beklenirse, bu şahıs ne kadar hârika olursa olsun, âdetullah çerçevesinde bunları yapmaya her şeyden önce ömrü vefâ etmez. Çünkü bu, olgunlaşarak yürütülmeye ihtiyaç duyan bir süreçtir. Çünkü yüzlerce yıldan beri inanç yıpranmış, ahlâk yıpranmış, mânevî hayat yıpranmış, hukuk yıpranmış, bilinç yıpranmış, kafalar yıpranmıştır. İman hizmetini gönüllerde ve kalplerde yerleştirmek ise bunların en mukaddesi ve en büyüğüdür ki, ardından gelen diğer iki hizmet gurubunun başarısı için bu gereklidir ve    zorunludur. 

O halde bu konuda, iman hizmetinin aktif programı olan Risâle-i Nûr ile yetinmek ve aktif biçimde devrede bulunan şahs-ı mânevîyi maddî ve mânevî olarak desteklemek her türlü merakımız, sorularımız ve sorumluluklarımız açısından yeterli bulunmaktadır.6 Başkalarının boş lafları ise bizi asla ilgilendirmemeli. 

Cenab-ı Hak cümlemizi imandan ve istikametten ayırmasın. Âmîn.   

Dipnotlar:

1- Barla Lahikası, s. 119,  2- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 100, 3- Şuâlar, s. 498, 4- Barla Lâhikası, s. 104, 5- Emirdağ Lâhikası, s. 231, 232, 6- Kastamonu Lâhikası, s. 62, 76, 145; Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 11, 171

Okunma Sayısı: 2571
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Necati

    7.8.2024 12:44:29

    Zamanın âlimini tanımayan cehalet üzere ölür ikazını da unutmamak gerekir. Hz. Mehdi'yi de tanımak bulmak için ve hizmet metodunu öğrenerek ahi zamanın fitnesinden korunmak için her mümin gayret göstermelidir. Yaşayarak görüyoruz ki, bu zamanda farklı yollar ve farklı metotlar ile istikametini kimse muhafaza edemiyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı