EHİL OLMAYANLAR BAŞA GEÇİNCE AĞLAYIN
Ebu Eyyüb el-Ensari (ra), hicretten iki yıl önce hanımıyla birlikte Müslüman oldu. İkinci Akabe bey’atında Peygamber Efendimiz’i (asm) Medine’ye dâvet eden kutlu heyetin içinde bulundu. Peygamber Efendimiz’i (asm) evinde 6 ay misafir etti. Bu sebeple Mihmandar-ı Nebevî unvanıyla anıldı. 1
Müslüman olduğunda yaklaşık 37 yaşındaydı. Peygamber Efendimiz’le (asm) birlikte Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Mekke’nin fethi ve Huneyn başta olmak üzere bütün savaşlara katıldı. Peygamber Efendimiz’in (asm) vahiy kâtipliğini yaptı.
Efendimiz’in (asm) dar-ı beka’ya irtihalinden sonra kendini cihada verdi. Hz. Ebû Bekir (ra) devrindeki savaşlara katıldı. Ardından Hz. Ömer (ra) devrinde yapılan Suriye, Filistin, Mısır ve Kıbrıs seferlerine katıldı. Hazret-i Ali’nin, Hz. Muaviye ile savaşında Hazret-i Ali’nin yanında yer aldı.
Haksızlıklara tahammül edemez, doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi. Medine Valisi Mervan bin Hakem’e namazları vaktinde kıldırmaya dikkat etmiyor diye çıkışmış, “Resulullah’a (asm) uyarsan sana tabi olurum. Aksi takdirde sana muhalefet ederim” demişti.
Mervan bir gün Ebu Eyyûb’u (ra) Resulullah’ın (asm) kabri başında ağlarken gördü. Ve bu hareketinin sünnete aykırı olduğunu söyledi. Ebû Eyyûb dedi ki:
“Ben mezar taşına değil, Resûlullah’a geldim. Onun, “Devlet işlerini ehliyetli kimseler üstlendiği zaman kaygılanmayın; ancak ehil olmayanlar başa geçince ağlayın!” buyurduğunu duydum. Onun için ağlarım.” 2
EBU EYYUB’ÜN VASİYETİ
Ebû Eyyûb ihtiyarlık döneminde bile cihaddan geri kalmadı. Katıldığı savaşların sonuncusu İstanbul kuşatması oldu. Bu kuşatmanın komutanı Yezid idi. Hz. Muaviye veliaht ilân ettiği oğlu Yezid’i devlet işlerine hazırlamak için İstanbul kuşatmasına komutan tayin etmişti. Ebû Eyyûb seksen yedi yaşında bu orduya bayraktar olarak katıldı. Savaştı ve yaralandı. Hastalığı ağırlaştığında şöyle vasiyet etti:
1) Naşımı Rum topraklarında götürebildiğiniz kadar ileriye götürüp defnedin.
2) Asker yavrularım atlarıyla üstümde gezinsinler… Ayak seslerini ve tekbirlerini duymak isterim.
3) Ümmete selâmımı söyleyin ve Rasûlüllah’tan (asm) duyduğum şu müjdeyi iletin: “Allah’a şirk koşmadan, Ehl-i Tevhid olarak ölen kimseyi Cenab-ı Allah Cennetine koyar.”
Ebû Eyyûb (ra) hicri 49 yılında vefat etti. Vasiyetlerini Yezid yerine getirdi. Yezid İstanbul’u fethedemedi. Fakat Ebû Eyyûb’un (ra) naşını İstanbul surlarına en yakın bölgeye defnettirdi.
Surların dibinde İslâm ordusunun hareketlendiğini fark eden Bizans İmparatoru buraya defin yapıldığını öğrenince, kuşatma kalktıktan sonra onu kabrinden çıkarıp vahşi hayvanlara yedireceği tehdidini savurdu.
Bu tehdide Yezid şöyle cevap verdi:
“Eğer Ebû Eyyûb’un (ra) kabrine en küçük bir hakaretiniz olursa, İslâm topraklarında olan bütün kiliselerinizi yıkılmış biliniz.” 3
Bunun üzerine İmparator kabre dokunmayacakları teminatını verdi.
EBU EYYUB’ÜN KABRİ NASIL BULUNDU?
Ebu Eyyüb el-Ensari’nin (ra) kabr-i şerifi, düşman tecavüzlerinden korumak maksadı ile gizlenmişti. İstanbul fethedildiğinde Fâtih, Akşemseddîn Hazretleri’ne:
“Efendi Hazretleri! Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin kabrini nasıl bulabiliriz?” diye sordu.
Akşemseddîn, birkaç dakika murâkabeye vardıktan sonra o şanlı sahâbînin kabrini keşfetti. Oraya bir sopa dikildi.
Fakat Fâtih Sultan Mehmed gönlünün tamamen mutmain olması için, geceleyin sopanın yerini değiştirdi. Ertesi gün belirlenen yeri kazmak üzere gelindiğinde Akşemseddîn, tekrar murâkabeye vardı ve:
“– Sultânım! İşâretimizin yeri değişmiş!..” deyip sopayı eski yerine getirdi.
Fâtih Sultan Mehmed’in şüphesi zail olmuştu. Gösterilen yer kazılmaya başlandı. Ebû Eyyûb’a âit mezar taşına ulaşıldı.
Sultan Fâtih’in emri üzerine kabir, tamamen ortaya çıkarılarak üzerine bir türbe, yanına da bir cami ve medrese inşa edildi.
Radıyallahü anhum ecmain.