“Müslümanlık hak din diyorsunuz. Peki, Musevilik veya Hıristiyanlık da Allah tarafından gönderilen dinlerden değil mi? Kaldı ki Musa’ya ve İsa’ya (as) siz de inanıyorsunuz. Bizlerin durumu, size göre ne olacak?”
İnsan Taassuptan Kaybeder
İnsan Hazret-i Mûsâ’ya (as), Hazret-i Dâvud’a (as), Hazret-i İsâ’ya (as), Hazret-i Muhammed’e (asm) inandığı için kaybetmez.
Çünkü her birisi de Allah’ın peygamberidir.
Ama insan taassuptan kaybeder, körü körüne inanmaktan ve sorgusuzca bağlılıktan kaybeder.
Mademki Allah toplumlar yükseldikçe ve değiştikçe yeni peygamberler göndermekte ve dinini ve şeriatını değiştirmektedir. Buna ihtiyaç da vardır.
Çünkü her devir insanının yaşayışı, anlayışı, kültür seviyesi, iyi ve kötü alışkanlıkları ve medeniyeti elbette farklıdır.
Öyleyse en son kuşakta bulunan biz insanların, Allah’ın en son kuşağa, yani bizim kuşağımıza gönderdiği Peygamberin getirdikleri ile amel etmemiz gerekmez mi? Allah’ın daha önceki kuşaklara gönderdiği ve bir kısmı da bozulmuş bulunan din ve şeriat ile amel etmemize ihtiyaç var mı?
Biz Hazret-i Muhammed’in (asm) Kuşağındayız
Allah’ın önceki kuşak insanına gönderdiği peygambere elbet inanırız, saygı duyarız, Allah’tan getirdiklerini bozulmamış haliyle tasdik ederiz.
Bu, İslâmiyet’in iman esasında vardır.
Fakat Allah’ın bizim kuşağımıza gönderdiği Peygamber’in getirdikleri ile amel ederiz.
Malûm; Allah bundan yaklaşık üç bin sene önceki insanlık kuşağına Hazret-i Mûsâ’yı (as), yaklaşık iki bin sene önceki insanlık kuşağına da Hazret-i Îsâ’yı (as) göndermiştir. Yaklaşık bin dört yüz senedir içinde bulunduğumuz yeni kuşağa da, yani bizim çağımıza ve bizim kuşağımıza da Allah Hazret-i Muhammed’i (asm) göndermiştir.
Biz doğulusu ile, batılısı ile, Avrupalısı ile, Amerikalısı ile, Afrikalısı ile, Japonu ile, Avustralyalısı ile Hazret-i Muhammed’in (asm) kuşağındayız. Hazret-i Muhammed’in (asm) zamanındayız ve Hazret-i Muhammed’in (asm) mesaj ileti alanında bulunmaktayız. Hazret-i Muhammed’in (asm) hitap ettiği alandayız.
Hazret-i Muhammed’in (asm) ümmeti kapsamında bulunuyoruz.
Öyleyse önceki Peygamberlere gönderilen din ve şeriatla amel etmekle yükümlü değiliz.
Allah’ın bizim kuşağımıza gönderdiği din ve şeriat ile amel etmekle yükümlüyüz.
Önceki Kitapların Aslı Kalmamıştır
Zaten Allah’ın önceki peygamberler ile gönderdiği din ve şeriatın, kitabın ve vahyin aslı da kalmamıştır.
Ne bu günkü İncil Hazret-i Îsâ’nın (as) getirdiği İncil’dir, ne de Tevrat Hazret-i Musa’nın (as) getirdiği Tevrat’tır! Şüphesiz bunun sorumlusu da bu çağın insanı değildir. Bundan asırlarca önce Romalıların bozduğu bir dinin yükünü bu günün Avrupalısı neden taşısın ki? Yenisi ve bozulmamışı varken... Öyleyse Hazret-i Muhammed’in (asm) çağdaşı olan bu günün insanının; asıllarından kopmuş bulunan İncil ve Tevrat’ta ısrar etmek yerine, bozulmamış ve son kitap olan Kur’ân-ı Kerim’e teslim olmalarının daha doğru olacağı açıktır.
Hazret-i Muhammed’in (asm) Dini Evrenseldir
Hazret-i Muhammed’in (asm) mesajı, dini ve dâvâsı yöresel değil; bilim gibi, teknoloji gibi, insanlık değerleri gibi evrenseldir.
Öyleyse, bu gün için doğru olan Hazret-i Muhammed’in (asm) getirdikleriyle amel etmektir. Zaten, Hazret-i Muhammed’e (asm) inanmak ve getirdikleriyle amel etmek, gerçekte Hazret-i İsâ ya (as) ve Hazret-i Musa’ya da (as) inanmak demektir.
Şüphesiz Hıristiyan bir çevrede doğup büyüyen ve kendisine İslâmiyet’in tebliği ulaşmayan birisi, ilk etapta, Allah’a bir olarak inanmak ve Hazret-i Muhammed’in (asm) Peygamberliğini inkâr etmemekle yükümlüdür.
Başlangıçta bu iman onu kurtarır. Ancak İslâmiyet’i öğrenebilecek imkân ve fırsatları elde ettikçe imanını arttırmak ve İslâmiyet’i yaşamakla o da mükellef olur.