"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hukukun üstünlüğü meselesi

Sami CEBECİ
13 Ağustos 2024, Salı
Cumhuriyet ilânının üzerinden bir asır zaman geçtiği halde bir türlü demokratik bir devlet olamamanın sancılarıyla, hâlâ hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü meselelerini tartışmak durumunda kalıyoruz.

Mutlâkiyet saltanatına dayanan padişahlık idaresinden, halkın kendi kendisini yönetmesi anlamına gelen cumhuriyet yönetimine geçmek önemli bir gelişmeydi. Fakat, ondan çok daha ileri değerler manzumesine sahip olan demokrasi yönetimi, cumhuriyeti kuranların zihniyet ve ilkelerine tam uygun gelmediğinden, bir türlü cumhuriyetten demokrasiye ve demokratik cumhuriyete geçemedik. Birini diğerine tercih etmek gerekse, demokrasiyi ilkelere feda etmek durumunda kaldık.

Medeni hukuk, ceza hukuku ve ticaret kanunlarını İsviçre, Almanya ve İtalya’dan alan Türkiye Cumhuriyeti, toplumsal bir sözleşme olan anayasalarını hiçbir zaman sivillerin eliyle yapamadı. Özellikle, 1961 ve 1982 anayasaları tamamen ihtilâlcilerin vesayeti altında yapıldı. Kırk yılı aşkın bir zamandan bu yana 1982 anayasasına her kesimden yapılan itiraz ve tenkitler buradan kaynaklanıyor.

Bilhassa, bir Yargıtay başkanının isyan edercesine zorbalığa kılıf olan ve demokrasiden yoksun 1982 anayasasına yönelttiği tenkitler ve anayasa başkanının daha fazla demokrasi talepleri, hukukun üstünlüğünden gücünü alan gerçek bir demokrasinin, ne kadar önemli ve değerli olduğunun göstergeleridir. Dikkatle takip etmeye çalıştığım Yargıtay başkanı, hukuk devleti ile hukukun üstünlüğü kavramlarının, sebep ve sonuçlarıyla çok farklı şeyler olduğunu söylüyordu.

Hukuk devleti ilkesinin esas alındığı kara Avrupa’sında, özellikle Fransa’da “Devlet merkezci” bir yönetim ve cumhuriyet vardır. Baskıcı, dayatmacı ve jakoben. Onun için hukuk hep devletten yana. Devlet kutsal ve tabulaştırılmış. Devletin yüksek menfaatleri her şeyin üstünde. Devletin âli menfaatleri söz konusu olduğunda ve hikmet-i hükümet gerektiğinde, birey hakları ve ferdi hürriyetler nazara alınmaz. Devlet her şeye hâkim ve el atmış durumda. Bu yüzden devlet vatandaşıyla devamlı sürtüşme halinde. Kara Avrupa’sı, şimdi devlet merkezli ve dayatmacı bir cumhuriyetten, hukuk devleti yerine, birey merkezli ve hukukun üstünlüğüne dayalı tam bir demokrasiye geçmenin mücadelesini veriyor.

İsveç, Norveç ve Finlandiya gibi Anglo-Sakson ülkelerde ise, hukukun üstünlüğü ilkesi ön plandadır. Toplum kendi kendini düzenler. Hukuku toplum üretir. Girişim gücü devlette değil toplumdadır. Fertte ve sivil toplum kuruluşlarındadır. Hukuk yaşanarak öğretiliyor ve uygulanıyor. Toplum devletin vesayetinde değil, devlet toplumun içindedir. Bu yüzden yazılı bir anayasaya gerek duyulmamıştır. Hukuk devletten bağımsız. Yargı da bağımsız ve güçlü. Yargı birliği sağlanmış. Tek bir yüksek mahkemesi var. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay gibi kurumlarla yargı gücü zayıflatılmamış. İktidar, çoğulcu toplum gereği, parçalı ve aşağıdan yukarı doğru şekilleniyor. Gelişmeye ve genişlemeye açık bir ufuk önlerine koymuşlar. İşte “Hukukun üstünlüğü ilkesi” böyle bir gelişmenin sonucu ve birey ve topluma dayalı gerçek demokrasinin özünü teşkil ediyor. Devlet merkezli, hukuk ve kanun devletini esas alan bir cumhuriyet yerine, fert ve toplum merkezli ve hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik bir cumhuriyet.

Kara Avrupası ülkelerinin cumhuriyetleri, Anglo-Sakson demokrasilerinin gerisinde ve ona ulaşmaya çalışıyor. Emreden, hükmeden, devleşmiş hantal bir devletten, teknik bir devlete, milletine hizmet eden bir devlete geçmenin uğraşısını veriyor.

Türkiye bu kavşakta bir yol ayrımına gelmiş dayanmıştır. Bir tercih yapmakla karşı karşıya. Ya cumhuriyet rejimini Avrupalılar gibi gerçek demokrasi ile kucaklaştırıp bir dünya devleti olacak. Ya da, demokrasiyi içine sindiremediğinden dışlayıp üçüncü dünya ülkeleri arasında kalmayı tercih etmiş olacak. Sivil ve demokratik bir anayasa yapılmasının gündemde olduğu bu günlerde, bahsi geçen bu ikazlara kulak vermesi ve milletin tamamını temsil eden Meclisin mutlaka dikkate alması icap ediyor.

1947 tarihinde asrın imamı ve söz sahibi Bediüzzaman Hazretleri, zamanın devlet adamlarına şu ikazı yapıyordu: “Bu asrın Kur’an’a şiddet-i ihtiyacını hissetmekte İsveç, Norveç ve Finlandiya’dan geri kalmamak, size elzemdir; belki onlara ve onlar gibilere rehber olmak vazifenizdir.” (Emirdağ Lâhikası s. 191) Örnek olarak gösterilen bu üç devlet, gerçekten çok dikkat çekicidir.

Evet, Asr-ı Saadet şahittir ki, Kur’an’ın insanlığa getirdiği en büyük mesajlardan biri de, iman ve hidayet nimetinden sonra, ferdin insan olmaktan gelen hak ve hürriyetlerini esas alan, adalet, meşveret ve hukukun üstünlüğünden medet alan sosyal bir hukuk devletidir. Bin küsur seneden beri İslâm dinine bayraktarlık yapan bu güzel ülkemiz ve milletimiz, mutlaka bu mutlu neticeyi bir gün elde edecektir. Buna olan inancımız tamdır.

Okunma Sayısı: 1199
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Burhan Kula

    13.8.2024 22:57:30

    Hukukun bir üstünlüğü yok üstünlerin hukuku var, sebebi de bu duruma destek veren kitleler, dün kendi açılışını yaptıkları devletin yasasıyla çalışan bir bankaya para yatırdı diye insanların hayatı karartılıyor, AİHM bu kararların şaçmalık olduğuna hükmediyor ama uyan yok, bu zalimane duruma destek veren herkese umarım Birgün hukuk lazım olur ama o gün hukuku bulamaz.

  • Ahmet Erensoy

    13.8.2024 18:49:40

    Anglosakson İngiliz soyundan gelen beyaz ırkları tanımlamakta kullanılır

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı