Her şey bir öğrencimin “Siz de deneyin hocam” demesiyle başladı.
Anlamakta güçlük çektiğim, bir anlam veremediğim olaylar hatta çözemediğim sorular cep fenerinin kırıl- masıyla boşalan karanlık gibi birden aydınlığa kavuştu, sanki lambanın sönmesi güneşin ortaya çıkışı gibi oldu.
Sanal gerçeklik ortamı. Eskilerin hayal dediği şey. Hayal dünyasında yaşamak. Günümüzde ise bunun adı ‘sanal dünya’ veya ‘sanal âlem.’ İnsanlar kendisini bu sanal dünyadan bu sanal âlemden kurtaramıyorlar.
Medya, sosyal medya ve sanal gerçeklik ortamı. Nedir sanal gerçeklik ortamı? Güneşi bırakıp piksellerden meydana gelen lambayı gözüne takmak. Hem de hiç dışarıdan ışık almayacak şekilde. Sonra da kulaklığı kulaklarınıza taktınız mı tamam. Hisleriniz ve duyularınız gerçek dünyadan çıkıyor. Kontrol tamamen sanal âlamde, dü- ğümcülerin elinde, vesvese veren ve sizi yönlendirenlerin seslerinde. Kısaca sanal gerçeklik âlemine girince âlemleri ayırt edemiyorsunuz. Bedeniniz, aklınız, kalbiniz, hisleriniz, duygularınız her şeyiniz sanal gerçeklik aleminin kontrolünde.
Sanal gerçeklik ortamı gözlüğünü denemeye karar verdim. Sanal gerçeklik ortamının tanıtıldığı sınıfa gittim. Sınıfa girdiğimde tanıtımı yapan ilgililerden birisi benim de deneyip denemeyeceğimi sordu. Ben de denemek için geldiğimi ifade ettim.
Bana sunulan tavsilerden görüntülerin aksiyon olanını tercih ettim. Sınıfın ortasında ayaktayım. Zemin sağlam. Gözlüğü takınca ilk olarak netlik ayarlaması yaptık. Sonra da kulaklığı taktım. Sanal gerçeklik ortamına diğer bir deyişle ‘sanal dünya’ya girmek bu kadar kolay.
Daha önce simülatör ortamında pilotluk eğitimi verilen bir mekânda sabit zemindeki çizginin içine giren bir arkadaşımın düşme tehlikesi tecrübesini görmüştüm. Bana yardımcı olan arkadaşa düşme riskine karşı beni tutmasını istedim. O da bu konuda hazırlıklı olduğunu ifade etti.
Bilgisayardan görüntüler verilmeye başlandı. Kendimi bir anda lunaparkta kamikaze denilen teknede buldum. Sanal olduğu ve gerçek olmadığı ile ilgili önceden kendimi ne kadar hazırladıysam da boşuna. Artık akıl ve kalp devre dışı. Tamamıyla sanal gerçeklik ortamı. Müthiş bir yükseklik. Yüksekten aşağıya doğru inerken içiniz bir hoş oluyor. Düşmemek için ayaklarınızın yerini ve pozisyonunuzu değiştiriyorsunuz. Durduğunuz zeminin sabit olduğu aklınıza bile gelmiyor. Tamamıyla ‘sanal gerçeklik’ âleminin etkisi ve hipnozu hakim. Sanki tek kurtuluş yolu var. Lambalardan meydana gelen gözlüğü çıkarmak. Ben de öyle yaptım. Ne zaman ki gözlüğü çıkardınız o zaman gerçek âleme dönebiliyorsunuz. Seslerin büyüsü o görüntülere göre daha az etkili.
Zaman âhir. Âhirzaman. Kıyamet saati yaklaşıyor. Âhir zamandaki insanların durumu, çevremizdeki insanların gerçekle örtüşmeyen halleri ve insanların kendilerinden beklenmeyen, gerçeği yansıtmayan sözleri, hakikatten uzaklaşmaları, garip davranışları hep dikkatimi çekerdi. Öyle insanlar ki doğruyu yanlış, yanlışı doğru olarak; gerçeği yalan ve yalanı da hakikat olarak güven içinde per- vasızca ifade ederlerdi! Bugün de durum aynen devam ediyor. Bu insanların haline baktığın zaman zil zurna sarhoş, kendilerinde olmadığına karar veriyorsun. Fakat sarhoş olmayacak kadar da din- darlıklarından şüphe etmiyorsun. İşte büyük bir şaşkınlığın yaşandığı nokta!
‘Âhirzamanın münafıkane hareketi bu mu acaba?’ diye şüphelenmekten kendimi alamıyorum. Med- ya, sosyal medya ve sanal gerçeklik ortamı. Bu manipülasyondan, bu kara propagandadan, bu cerbezeden, bu demogojiden, bu hayali, bu sanalı gerçek gibi gösteren halden nasıl kurtulabilirim sorusuna cevap aramaktan kendimi alıkoyamıyorum. Derken münafıklığın alametlerinden en önemlisi aklıma geliyor. Hem de bu alâmet sanki içindekilerin üzerinde onlara işaret eden bir mühür gibi: “Münafık, konuştuğu zaman yalan söyler.”
Silikon Vadisinden çıkmanın yolu sanki sanal gerçeklik gözlüğünün biraz gerçek ışığı almasını sağlamak. Yani yalanı deşifre etmek. Ne kadar yalanlar ifşa edilirse sanal gerçeklik ortamından çıkılmış olacak. En güzeli cep lambasının ışığı şeklindeki sanal gerçeklik ortamı gözlüğünü çıkarıp gerçek güneşin ışığı ile hakikatlere bakmak ve gerçeklerle yüzleşmek.
Medya, sosyal medya ve sanal gerçeklik ortamı. Bunların eliyle insanların kalbine üflenen, gerçekleri çarpıtan ve hakikatleri tersyüz eden vesvese. Cinlerin, şeytanların ve şeytanlaşmış insanların bu vesveselerinden kurtulmak için insanların Rabbine, insanların Melikine ve insanların İlâhına sığınmak. Sanal gerçeklik ortam gözlüğünü çıkarmak.
Bediüzzaman Said Nursî’nin Yirmi Üçüncü Söz’ün İkinci Noktasında dile getirdiği gibi cep fenerini yere çarpıp kırmak veya hayırlarda kullanılmasını sağlamak…