mahkeme salonuna girdi, maznun sandalyesine oturdu.
Avukatlar da geldiler, yerlerini aldlar. Mahkeme salo-
nunda müthifl bir izdiham vard. Binlerce kifli mahkeme-
yi dinlemek üzere salona girmek istiyor; kalabalk, dalga-
lar halinde kaplardan taflyordu. Bu hâdisenin zâhiri
heybet ve ihtiflâmnn aksettirdi¤i mana, daha muazzam
ve daha haflmetli idi. slâmiyet nurunun mücessem bir
timsal-i müflahhas olan Said Nursîye, dînî kültürden
mahrum olarak yetifltirilen gençlik, tâzim ederek minnet-
tarl¤n ifade ediyordu. Güya lisan- halleriyle, Ey yir-
minci asrn zulümatn Kurânn nuruyla yaran, ehl-i s-
lâma nurlu ve beflaretli ufuklar gösteren, insanl¤ ftrat-
na münasip yüksek ve ebedî saadete dâvet eden büyük
mücahit! nsanl¤a, bâhusus bu vatan evlâtlarna yapt¤n
büyük hizmeti, bizler flükranla karfllyoruz. Ve istikbal
dahi seni takdirle yâd edecektir. Sen, manen ölüme yüz
tutan bir nesli maneviyat âb- hayatna kavuflturan bir he-
kim olarak, çok kymettar ve yüksek bir hizmet ifa ettin.
Yoklu¤a, ebedî flekavete atlmak istenen bir milleti ve ge-
lecek nesillerini, Kurânn nuruyla ebedî saadete ulafltr-
maya ve Allaha kavuflturmaya çalflt¤n ve hayatn bu
u¤urda feda etti¤ini biliyoruz.
manl nesiller seni takip edecektir;
Yllarca, asrlarca peflinden gidecektir...
diyorlar.
Salondaki kalabal¤n fazla olmasndan, mahkemenin
devamna imkân kalmamflt. ntizam temine tahsis
âb- hayat:
hayat suyu.
aks:
yansma.
asr:
yüzyl.
bahusus:
hususiyetle, en çok, he-
le.
beflaret:
müjde.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
ehl-i slâm:
slâm toplulu¤u, Müs-
lümanlar.
evlât:
çocuklar.
fedâ:
u¤runa verme.
ftrat:
yaratlfl, tabiat, mizaç, huy.
Güya:
sanki.
hâdise:
olay.
haflmetli:
ihtiflaml, gösteriflli,
heybetli.
hekîm:
doktor.
ifa:
bir ifli yapma, yerine getirme.
ihtiflam:
muhteflemlik, flanl gö-
rünüfl, büyük gösterifl.
iman:
inanç, itikat.
intizam:
düzen, düzenlilik.
istikbal:
gelecek.
izdiham:
aflr kalabalk.
kymettar:
kymetli, de¤erli.
lisan- hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
mahrum:
bir fleye sahip olama-
yan, yoksun.
manen:
mana bakmndan, ma-
naca.
maneviyat:
mana alemine ait
olanlar, hisse ve inanca ait fleyler.
996 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
maznun:
bir suç dolaysyla
sorguya çekilen, sank.
minnettar:
bir iyili¤e karfl te-
flekkür duygusu içinde olan.
muazzam:
saygde¤er; çok
büyük, yüce.
mücahit:
cihat eden, sava-
flan.
mücessem:
tecessüm etmifl,
cisimlenmifl.
münasip:
uygun.
nur:
aydnlk, parlt, flk.
nurlu:
flkl, parltl.
saadet:
mutluluk.
flekavet:
sknt ve iflkence al-
tnda kalmak, kötü duruma
düflme.
flükran:
iyili¤e karfl gösteri-
len iyi tavr, gönül borcu, min-
nettarlk.
tahsis:
bir fleyi belli bir gaye
için kullanma.
takdir:
kymet verme, be¤en-
me.
tazim:
hürmet, ululama, say-
g gösterme.
temîn:
sa¤lama.
timsal-i müflahhas:
flahslafl-
mfl örnek.
yâd:
anma.
zahirî:
görünürde.
zulümat:
karanlklar, dinsiz-
lik, zulüm ve külür.