ivaz ve bedel mukabili olmayarak fîsebilillâh çalflan zeva-
t buralara getiren, cinayet sandalyalarna oturtan zihni-
yet hakknda baz mütalâada bulunmak isterdim; fakat
onun yeri buras de¤ildir. Bunun için ayrca bir eser yaz-
mak icap eder. Çünkü bu zihniyetle mücadele herkes
için bir vazifedir. Yüksek mahkemenin yüksek vicdan
beni müdafaadan müsta¤ni klacak derecede itminan-
bahfltr. Müvekkilimin beraetini istemekle fleref duyarm.
ì@Ġ
AVUKAT ABDURRAHMAN fiEREF LÂÇIN
MÜDAFAASI
Müteakiben, di¤er mümtaz avukat arkadafllar gibi Üsta-
dn müdâfaasn fahrî olarak deruhte eden imanl ve kud-
retli meflhur ve mümtaz avukat Abdurrahman fieref Lâç
müdafaaya bafllad. Evvelâ bir mukaddime yapt.
Dedi ki:
Sank olarak huzurunuza gelen seksen yafln müteca-
viz bu mübarek zatn suçla hiçbir münasebet ve taallûku
olmad¤ tamamyla tezahür etmifltir. Yüksek mahkeme-
ce de buna tam kanaat hasl oldu¤unu, beraatine karar
verilece¤ini de kuvvetle ümit ederim. Ancak, aleyhimiz-
de bir karar verilmesine binde bir ihtimal olsa da, üzeri-
me ald¤m bir masumun müdafaasn ihmal etmeyi, bir
vazifesizlik sayarm. Yüksek Temyiz Mahkemesinin ka-
naat ve nokta-i nazarn da hesaba katmak icap eder. Bu-
rada bahsedilmedi diye, usul noktasndan bir eksiklikte
aleyh:
karfl, karflt.
bedel:
karfllk.
beraat:
temize çkma; bir dava-
nn neticesinde suçsuz oldu¤u
anlafllma.
cinayet:
cana kyma, katl veya
bu derecede a¤r bir suç.
deruhte:
üstüne alma, yüklen-
me, kendini vazifeli bilme.
Evvelâ:
birinci olarak, her fleyden
önce, ilk olarak.
fahrî:
bir karfllk beklenmeden
yalnzca fleref ve onur vesilesi
olarak kabul edilen unvan, sfat,
ifl.
fîsebilillah:
Allah yolunda; karfl-
lk beklemeksizin.
hâsl:
meydana gelme, ortaya
çkma.
icap:
gerekme hali, gerekli olma.
ihmal:
önemsememe, gereken il-
gi ve önemi gerekti¤i flekilde gös-
termeme.
ihtimal:
olabilirlik.
iman:
inanç, itikat.
itminanbahfl:
güven veren, bir
fleyin tereddütsüz, gönül rahatl¤
ile kabul edilmesini temin eden.
ivaz:
bir fleye bedel olarak veri-
len veya alnan fley, karfllk, be-
del.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
masum:
suçsuz, günahsz, saf, te-
miz.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
1006 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
mücadele:
bir gayeye ulafl-
mak için gösterilen ferdî veya
toplu çaba.
müdafaa:
savunma.
mukabil:
karfllk.
mukaddime:
bafllangç.
mümtaz:
ayrcallkl, seçkin.
münasebet:
ilgi, iliflki, ba¤.
müsaade:
izin.
müsta¤ni:
muhtaç olmayan;
baflkalarna ihtiyac bulunma-
yan.
mütalâa:
bir fleyi etraflca dü-
flünme, tetkik etme.
Müteakiben:
ard sra, arka-
sndan, arka arkaya, pefli sra.
mütecaviz:
aflkn, fazla, çok.
Müvekkil:
vekil tayin eden,
vekâlet veren.
nokta-i nazar:
görüfl açs,
bakfl açs; görüfl, fikir.
fleref:
övünülecek, iftihar edi-
lecek fley.
taallûk:
alâkal, münasebetli
olma.
Temyiz:
bir davann kararnn
bir üst mahkeme tarafndan
tekrar incelenmesi.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çkma.
vazife:
görev.
vicdan:
insann içindeki, iyiyi
kötüden ayrabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
zat:
kifli, flahs.
zevat:
zatlar, flahslar, kimse-
ler.
zihniyet:
kafa yaps, düflün-
ce flekli.