Tarihçe-i Hayat - page 81

düflürür. Ve hatta befl yüz gayrimüslim olmakla iki yüz el-
li bin vaziyet-i muhtemele üzerine bir mesele ç›kartt› ve
Tahir Paflaya göstererek bir risale fleklinde yazd›.
(HAfi‹YE 1)
Bediüzzaman, Van’da bulundu¤u zamanlarda, Vali Ta-
hir Pafla ile baz› gazetelerden havadis okurdu. Bilhassa
‹slâmiyeti alâkadar eden hususlara dikkat ederdi. Van’da-
ki ikameti esnas›nda, âlem-i ‹slâm›n vaziyetini bir derece
ö¤renmifl bulunuyordu. Bir gün Tahir Pafla bir gazetede
flu müthifl haberi ona göstermiflti. Haber flu idi:
‹ngiliz Meclis-i Mebusan›nda Müstemlekât Naz›r›, elin-
de Kur’ân-› Kerîm’i göstererek söyledi¤i bir nutukta, “Bu
Kur’ân ‹slâmlar›n elinde bulundukça, biz onlara hâkim
olamay›z. Ne yap›p yapmal›y›z, bu Kur’ân’› onlar›n elin-
den kald›rmal›y›z; yahut Müslümanlar› Kur’ân’dan so¤ut-
mal›y›z” diye hitabede bulunmufl.
‹flte bu müthifl haber, onda tarifin fevkinde bir tesir
uyand›rm›flt›. ‹stidad› flimflek gibi alevli, duygular› ve bü-
tün letaifi uyan›k ve ilim, irfan, ihlâs, cesaret ve flecaat
gibi harika inayet ve seciyelere mazhar olan Bediüzza-
man’›n, bu havadis üzerine, “Kur’ân’›n sönmez ve sön-
dürülmez manevî bir günefl hükmünde oldu¤unu, ben
dünyaya ispat edece¤im ve gösterece¤im” diye kuvvetli
bir niyet ruhunda uyan›r ve bu saikle çal›fl›r.
(HAfi‹YE 2)
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 81
‹
LK
H
AYATI
meclis-i mebusan:
millet meclisi.
mesele:
problem.
müstemlekât naz›r›:
sömürge-
lerden sorumlu bakan.
müthifl:
dehfletli, korkunç.
niyet:
maksat, hedef.
nutuk:
siyasî konuflma.
risale:
kitapç›k.
sâik:
sevk eden, gönderen.
seciye:
yarat›l›fl, tabiat, karakter.
flecaat:
yi¤itlik, korkusuzluk, kah-
ramanl›k.
tesir:
etki.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
vaziyet-i muhtemele:
ihtimal
dahilinde olan vaziyetler, müm-
kün olabilir durum.
HAfi‹YE 1:
Maatteessüf, o risale Van’da bir yang›nda yanm›flt›r.
HAfi‹YE 2:
Said Nursî, altm›fl befl sene evvel Van’da Vali Tahir Paflan›n
yan›nda iken okudu¤u bir gazetede, ‹ngiliz Müstemlekât Naz›r›n›n ‹ngiliz
Meclis-i Mebusan›nda elinde Kur’ân’› göstererek, "Bu Kur’ân Müslüman-
lar›n elinde kald›kça biz onlara hakikî hâkim olamay›z. Ya Kur'ân'› ortadan
alâkadar etmek:
ilgilendir-
mek.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹s-
lâm dünyas›.
bilhassa:
özellikle.
cesaret:
cesurluk, yi¤itlik, yü-
reklilik.
derece:
miktar.
esna:
s›ra, zaman.
evvel:
önce.
fevk:
üst, öte.
gayr-› Müslim:
Müslüman ol-
mayan.
hakikî:
gerçek, sahici.
hâkim:
sözünü geçiren, ege-
men.
havadis:
haberler.
hitabede bulunmak:
bir top-
lulu¤a karfl› coflturucu sözler
söylemek, nutuk atmak.
husus:
mevzu, konu.
hüküm:
kuvvet, kudret.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka
bir karfl›l›k beklemeksizin, s›rf
Allah r›zas› için yapma.
ikamet:
oturma, bir yerde
kalma.
ilim:
okuyarak ö¤renilen bilgi.
inayet:
yard›m, ihsan, lütuf.
irfan:
hakikate vak›f olma, bir
fleyin özüne inme.
ispat etmek:
delil ve flahit
göstererek do¤ruyu ortaya
koymak.
istidat:
yarat›l›fltan olan ve
zamanla gelifltirilen kabiliyet.
maatteessüf:
maalesef.
manevî:
maddî olmayan, ma-
naya ait.
mazhar olmak:
nail olmak,
flereflenmek, kavuflmak.
1...,71,72,73,74,75,76,77,78,79,80 82,83,84,85,86,87,88,89,90,91,...1390
Powered by FlippingBook