düflürür. Ve hatta befl yüz gayrimüslim olmakla iki yüz el-
li bin vaziyet-i muhtemele üzerine bir mesele çkartt ve
Tahir Paflaya göstererek bir risale fleklinde yazd.
(HAfiYE 1)
Bediüzzaman, Vanda bulundu¤u zamanlarda, Vali Ta-
hir Pafla ile baz gazetelerden havadis okurdu. Bilhassa
slâmiyeti alâkadar eden hususlara dikkat ederdi. Vanda-
ki ikameti esnasnda, âlem-i slâmn vaziyetini bir derece
ö¤renmifl bulunuyordu. Bir gün Tahir Pafla bir gazetede
flu müthifl haberi ona göstermiflti. Haber flu idi:
ngiliz Meclis-i Mebusannda Müstemlekât Nazr, elin-
de Kurân- Kerîmi göstererek söyledi¤i bir nutukta, Bu
Kurân slâmlarn elinde bulundukça, biz onlara hâkim
olamayz. Ne yapp yapmalyz, bu Kurân onlarn elin-
den kaldrmalyz; yahut Müslümanlar Kurândan so¤ut-
malyz diye hitabede bulunmufl.
flte bu müthifl haber, onda tarifin fevkinde bir tesir
uyandrmflt. stidad flimflek gibi alevli, duygular ve bü-
tün letaifi uyank ve ilim, irfan, ihlâs, cesaret ve flecaat
gibi harika inayet ve seciyelere mazhar olan Bediüzza-
mann, bu havadis üzerine, Kurânn sönmez ve sön-
dürülmez manevî bir günefl hükmünde oldu¤unu, ben
dünyaya ispat edece¤im ve gösterece¤im diye kuvvetli
bir niyet ruhunda uyanr ve bu saikle çalflr.
(HAfiYE 2)
TARHÇE- HAYATI
| 81
LK
H
AYATI
meclis-i mebusan:
millet meclisi.
mesele:
problem.
müstemlekât nazr:
sömürge-
lerden sorumlu bakan.
müthifl:
dehfletli, korkunç.
niyet:
maksat, hedef.
nutuk:
siyasî konuflma.
risale:
kitapçk.
sâik:
sevk eden, gönderen.
seciye:
yaratlfl, tabiat, karakter.
flecaat:
yi¤itlik, korkusuzluk, kah-
ramanlk.
tesir:
etki.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
vaziyet-i muhtemele:
ihtimal
dahilinde olan vaziyetler, müm-
kün olabilir durum.
HAfiYE 1:
Maatteessüf, o risale Vanda bir yangnda yanmfltr.
HAfiYE 2:
Said Nursî, altmfl befl sene evvel Vanda Vali Tahir Paflann
yannda iken okudu¤u bir gazetede, ngiliz Müstemlekât Nazrnn ngiliz
Meclis-i Mebusannda elinde Kurân göstererek, "Bu Kurân Müslüman-
larn elinde kaldkça biz onlara hakikî hâkim olamayz. Ya Kur'ân' ortadan
alâkadar etmek:
ilgilendir-
mek.
âlem-i slâm:
slâm âlemi, s-
lâm dünyas.
bilhassa:
özellikle.
cesaret:
cesurluk, yi¤itlik, yü-
reklilik.
derece:
miktar.
esna:
sra, zaman.
evvel:
önce.
fevk:
üst, öte.
gayr- Müslim:
Müslüman ol-
mayan.
hakikî:
gerçek, sahici.
hâkim:
sözünü geçiren, ege-
men.
havadis:
haberler.
hitabede bulunmak:
bir top-
lulu¤a karfl coflturucu sözler
söylemek, nutuk atmak.
husus:
mevzu, konu.
hüküm:
kuvvet, kudret.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka
bir karfllk beklemeksizin, srf
Allah rzas için yapma.
ikamet:
oturma, bir yerde
kalma.
ilim:
okuyarak ö¤renilen bilgi.
inayet:
yardm, ihsan, lütuf.
irfan:
hakikate vakf olma, bir
fleyin özüne inme.
ispat etmek:
delil ve flahit
göstererek do¤ruyu ortaya
koymak.
istidat:
yaratlfltan olan ve
zamanla gelifltirilen kabiliyet.
maatteessüf:
maalesef.
manevî:
maddî olmayan, ma-
naya ait.
mazhar olmak:
nail olmak,
flereflenmek, kavuflmak.