Tarihçe-i Hayat - page 84

‹stanbul’da, grup grup gelen uleman›n suallerini ce-
vapland›r›yordu. Genç yafl›nda böyle bilâistisna bütün su-
allere cevap vermesi ve gayet mukni ve beli¤ ifade ve ha-
rika hâl ve tav›rlar›yla, ehl-i ilmi hayranl›kla takdire sevk
ediyordu. Ve “Bediüzzaman” ünvan›na bihakk›n lây›k
görüyorlar ve bu fevkalâde zat›, bir “nadire-i hilkat” ola-
rak tavsif ediyorlard›.
Hatta bu zamanlarda M›s›r Camiü’l-Ezher Üniversite-
si reislerinden meflhur fieyh Bahîd Efendi ‹stanbul’a bir
seyahat için geldi¤inde, Kürdistan’›n sarp, yalç›n kayala-
r› aras›ndan gelerek ‹stanbul’da bulunan Bediüzzaman
Said Nursî’yi ilzam edemeyen ‹stanbul ulemas›, fieyh Ba-
hîd’den bu genç hocan›n ilzam edilmesini isterler. fieyh
Bahîd de bu teklifi kabul ederek bir münazara zemini
arar. Ve bir namaz vakti Ayasofya Camiinden ç›k›p çay-
haneye oturuldu¤unda bunu f›rsat telâkki eden fieyh
Bahîd Efendi, yan›nda ulema haz›r bulundu¤u hâlde
Ü
ve âlemflümul bir manevî cihad-› diniye ve hizmet-i Kur’âniyede bu-
lundu¤undan anlafl›lm›fl ve sonra kendileri de bir manevî ihtarla kaleme
alm›fllard›r ki, onun hayat› bir intizam dairesinde geçiyordu. Yani, ileride
mühim bir hizmet-i Kur’âniyede bulunaca¤› için, Cenab-› Hak o hizmet-i
Kur’âniyeye zemin haz›rlamak hikmetiyle, Said’i fevkalhad flartlar içeri-
sinde ve fevkalâde inayet alt›nda harika bir zekâ ve deha ile mücehhez
olarak istihdam ve istimal ediyordu. Onun için, Tarihçe-i Hayat’›n bafl›n-
da beyan edildi¤i vecihle, onun hayat ve ahvaline bu nokta-i nazarla bak-
mak lâz›md›r. Ve hatta kendisi Hürriyetten evvel birçok talebelerine, dost-
lar›na, "Bir nur görüyorum, istikbale büyük ümitlerle bak›yorum" diye,
ehemmiyetli bir Kur’ân hizmetinin vuku bulaca¤›n› haber veriyordu. Bir
hiss-i kablelvuku ile, Risale-i Nur’un flimdiki manevî hizmet-i Kur’âniye ve
imaniyesini, o zamanlar› siyaset âleminde olacak zannedip, bütün kuvve-
tiyle, ‹stanbul’da, siyaseti dine, Kur’ân’a alet ederek çal›fl›yordu.
ahval:
hâller.
âlem:
dünya.
âlemflümul:
bütün dünyaya ya-
y›lan.
âlet etmek:
vas›ta yapmak.
Bediüzzaman:
son devrin büyük
‹slâm alimi, müçtehit, allâme.
beli¤:
düzgün olarak meram›n›
anlatan.
beyan etmek:
anlatmak, izah et-
mek.
bihakk›n:
tamam›yla, hakk›yla.
bilâistisna:
istisnas›z.
cihad-› diniye:
dinî cihat.
deha:
zekili¤in ve anlay›fll›l›¤›n
son derecesi.
ehemmiyetli:
pek önemli.
ehl-i ilim:
ilimle u¤raflanlar.
evvel:
önce.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
fevkalhad:
haddinden fazla.
hikmet:
kâinattaki ve yarat›l›flta-
ki ‹lâhî gaye.
hiss-i kablelvuku:
bir hadisenin
gerçekleflmesinden önce kalbe
do¤mas›.
hizmet-i Kur'âniye ve imaniye:
Kur’ân ve iman hizmeti.
Hürriyet:
1908 de II. Meflrutiyetin
ilân› ile birlikte gerçekleflen yeni
sistemin halk aras›ndaki ad›.
84 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
ifade:
anlat›fl.
ihtar:
uyar›.
ilzam etmek:
cevap veremez
hâle getirmek.
inayet:
yard›m, ihsan, lütuf.
intizam:
tertipli olma.
istihdam:
hizmet ettirme.
istikbal:
gelecek.
istimâl:
kullanma.
Kürdistan:
Osmanl› devleti
zaman›nda bir co¤rafî bölge
ad›.
manevî:
fikrî; manaya ait.
meflhur:
ünlü.
mukni:
ikna edici.
mücehhez:
donat›lm›fl.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
münazara:
bir konu üzerinde
belli kurallara uyularak yap›-
lan tart›flma.
nadire-i hilkat:
yarad›l›flta
ender bulunan.
nokta-i nazar:
bak›fl aç›s›.
nur:
ayd›nl›k, ›fl›k, flule.
reis:
baflkan, en üst idareci.
sevk etmek:
yöneltmek.
siyaset:
politika.
sual:
soru.
talebe:
ö¤renciler.
tavsif etmek:
vas›fland›rmak.
telâkki:
kabul etme.
ulema:
âlimler.
ümit:
umut.
ünvan:
lâkap.
vuku bulmak:
meydana gel-
mek.
zannetmek:
sanmak.
zat:
kifli, flah›s, fert.
zemin haz›rlamak:
ortam
haz›rlamak, uygun koflullar
sunmak.
1...,74,75,76,77,78,79,80,81,82,83 85,86,87,88,89,90,91,92,93,94,...1390
Powered by FlippingBook