Bediüzzaman’a hitaben,
p
ás
«p
fÉn
ªr
ão
©r
dGn
h ás
«p
FÉn
Hho
Qr
hn
’r
G u
?n
M?/
a o
?ƒo
?n
J Én
e
yani,
“Avrupa ve Osmanl›lar hakk›nda ne diyorsunuz,
fikriniz nedir?”
der.
fieyh Bahîd Efendinin bu sualden maksad›, Bediüzza-
man’›n flek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve
ateflpare-i zekâs›n› tecrübe etmek de¤il, belki zaman-› is-
tikbale ait fliddet-i ihatas›n› ve idare-i âlemdeki siyasetini
anlamak idi.
Buna karfl› Bediüzzaman’›n verdi¤i cevap flu oldu:
Én
e Ék
er
ƒn
j o
óp
?n
à°n
ùn
a p
ás
«p
en
Ór
°Sp
’r
Ép
H l
án
?p
eÉn
M Én
Hho
Qr
hn
’r
G s
¿p
G
Én
e Ék
er
ƒn
j o
óp
?n
àn
°ùn
a p
ás
«p
FÉn
Hho
Qr
hn
’r
Ép
H l
án
?p
eÉn
M n
ás
«p
fÉn
ªr
ão
©r
dG s
¿p
Gn
h
Yani:
“Avrupa bir ‹slâm devletine hamiledir; günün bi-
rinde onu do¤uracak. Osmanl›lar da Avrupa ile hamile-
dir; o da onu do¤uracak.”
Bu cevaba karfl› fieyh Bahîd Hazretleri, “Bu gençle
münazara edilmez. Ben de ayn› kanaatteyim. Fakat bu
kadar veciz ve beli¤âne bir tarzda ifade etmek, ancak
Bediüzzaman’a hast›r”
(HAfi‹YE)
demifltir.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 85
‹
LK
H
AYATI
fleair-i ‹slâmiye:
‹slâma sembol
olmufl ifl ve ibadetler.
flek:
flüphe, tereddüt.
fliddet-i ihata:
anlama, kavrama
gücünün fliddeti.
tahakkuk etmek:
gerçekleflmek,
meydana gelmek, olmak.
tarz:
üslûp, eda.
tasdik etmek:
onaylamak.
tecrübe etmek:
s›namak.
ulema:
âlimler.
veciz:
k›sa, öz, derli toplu.
zaman-› istikbal:
gelecek zaman.
HAfi‹YE:
Nitekim Bediüzzaman’›n dedi¤i gibi, ihbarat›n iki kutbu da ta-
hakkuk etmifl; bir iki sene sonra Meflrutiyet devrinde fleair-i ‹slâmiyeye
muhalif çok âdât-› ecnebiyeyi ahzetmek ve gittikçe Türkiye’de yerlefltir-
mek; ve flimdi Avrupa’da Kur’ân’a ve ‹slâmiyete karfl› gösterilen hüsn-i
alâka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevç fevç ‹slâmiyeti kabul et-
mek gibi hâdiseler, o ihbar› tamam›yla tasdik etmifllerdir.
âdât-› ecnebiye:
yabanc›lar›n
gelenek ve görenekleri.
ahzetmek:
almak.
ateflpare-i zekâ:
atefl parças›
zekâ.
Bahr-i Umman:
Hint Okyanu-
su.
bahtiyar:
bahtl›, talihli.
beli¤âne:
düzgün ve fasih
olarak.
bilhassa:
hele, özellikle.
fevç fevç:
bölük bölük.
fikir:
düflünce.
hâdise:
vak›a, olay.
has:
özel.
hitaben:
hitap ederek, birine
yönelerek.
hüsn-i alâka:
güzel ilgi.
idare-i âlem:
dünya yöneti-
mi.
ifade etmek:
söylemek.
ihbar:
haber.
ihbarat:
bildirmeler, haber
vermeler.
ilim:
bilgi.
kanaat:
görüfl, fikir.
kutup:
yön.
maksat:
niyet.
Meflrutiyet:
Osmanl›larda
1876 Anayasas›yla bafllayan,
1908 de¤iflikli¤iyle devam
eden hukukî ve siyasî döne-
me verilen ad.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil veya düflünceye karfl› ge-
len.
münazara etmek:
bir konu
üzerinde belli kurallara uya-
rak tart›flmak.
nitekim:
gerçekten, hakika-
ten.
sual:
soru.