aldklar bir fkrada, o yüksek Bismarck, eserinde diyor
ki:
Kurân her cihetle tetkik ettim, her kelimesinde bü-
yük bir hikmet gördüm. Bunun misli ve befleriyeti idare
edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez
.
Ve Peygambere hitaben der:
Yâ Muhammed! Sana muasr olamad¤mdan çok
müteessirim. Befleriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir
defa görmüfl, bâdema göremeyecektir. Binaenaleyh, se-
nin huzurunda kemal-i hürmetle e¤ilirim.
Bismarck
diye imzasn atmfl. Ve o fkrasnda tahrif ve nesholunan
kütüb-i münzeleyi ziyade tenks etti¤i için, o cümleler ya-
zlmamal; ben de iflaret ettim.
O zat, on dokuzuncu asrn en akll ve en büyük bir
feylesofu ve siyasetin ve içtimaiyat- befleriyenin en mü-
him bir flahsiyeti olmas; hem, âlem-i slâm, istiklâliyeti-
ni bir derece elde etmesi; ve ecnebî hükûmetlerin haka-
ik- Kurâniyeyi aramas; ve garb ve flimal-i garbîde
Kurân lehinde büyük bir cereyan bulunmas; hem,
Amerikann en yüksek ve meflhur feylesofu olan Mister
Carlyle dahi aynen Bismarck gibi demifl:
Baflka kitaplar, hiçbir cihette Kurâna yetiflemez.
Hakikî söz odur, onu dinlemeliyiz
diye katî karar ver-
mesi; ve Nurlarn da her tarafta fütuhat ve ileri gitmesi,
büyük bir fal-i hayrdr ki, ecnebîde çok Bismarcklar ve
Mister Carlylelar çkacaklar ve emareleri de var diye
âlem-i slâm:
slâm âlemi, slâm
dünyas.
asr:
yüzyl.
badema:
bundan sonra, bundan
böyle.
befleriyet:
beflerîlik, insanlk.
Binaenaleyh:
bundan dolay, bu-
nun üzerine.
cereyan:
akm, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
cihet:
yön.
ecnebi:
yabanc.
emare:
alâmet, belirti, niflan.
fâl-i hayr:
iyi hâl, iyi alâmet, u¤ur
sayma.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan, filo-
zof.
fkra:
yazlmfl ksa bir haber.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
garp:
bat, Batda kalan bölgeler.
hakaik- Kurâniye:
Kurân ait
olan ve ondan gelen gerçekler.
Hakikî:
gerçek.
hikmet:
lahî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
796 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
MRDA/
H
AYATI
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek.
içtimaat- befleriye:
sosyal
hayat, insanlarn sosyal yön-
leri, hâlleri.
istiklâliyet:
ba¤mszlk.
katî:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan.
kemal-i hürmet:
hürmetin
mükemmelli¤i, tam ve kusur-
suz mükemmel hürmet.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kütüb-i münzele:
vahiy ile
Cenab- Hak tarafndan indiril-
mifl mukaddes kitaplar.
leh:
onun tarafna, ondan ya-
na, birinin faydas için yaplan
hareket.
misil:
benzer, efl.
muasr:
ayn asrda yaflayan-
lardan her biri, ayn devirde
yaflayan.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mümtaz:
ayrcalkl, seçkin.
müteessir:
teessüre kaplan,
hüzünlü, kederli, mahzun.
nesih:
geçersiz yapma, orta-
dan kaldrma, hükümsüz b-
rakma.
Peygamber:
Allah tarafndan
haber getirerek lahî emir ve
yasaklar insanlara tebli¤
eden elçi, nebî.
flahsiyet:
kiflilik.
flimal-i garbî:
kuzey bat.
tahrif:
de¤ifltirme, bozma.
tenkis:
noksanlafltrma.
tetkik:
dikkatle arafltrma, in-
celeme.
zat:
kifli, flahs.
ziyade:
fazla, fazlasyla