gibi toplamak, acaba dünyada hangi kanun müsaade
eder?
Altncs:
Bundan otuz sene evvel, Cenab- Hakkn
inayetiyle, dünyann muvakkat flanüflerefinin ve enani-
yetli hodfüruflluk ve flöhretperestli¤in ne kadar zararl ve
ne kadar faydasz ve manasz oldu¤unu hadsiz flükür ol-
sun ki, Kurânn feyziyle anlamfl bir adam, o zamandan
beri bütün kuvvetiyle nefs-i emmaresiyle mücadele edip,
mahviyetle benli¤i brakmak ve tasannu ve riyakârlk
yapmamak için, elden geldi¤i kadar çalflt¤na ona hiz-
met veya arkadafllk edenler katî bildikleri hâlde ve yir-
mi seneden beri herkes kendi hakknda hoflland¤ ziya-
de hüsnüzan ve teveccüh-i nâs ve flahsn medih ve sena-
dan ve kendini manevî makam sahibi oldu¤unu bilmek-
ten, herkese muhâlif olarak bütün kuvvetiyle kaçmas,
hem has kardefllerinin, onun hakkndaki hüsnüzanlarn
reddedip, o halis kardefllerinin hatrlarn krmas ve yaz-
d¤ cevâbî mektuplarnda onlarn onun hakknda medih-
lerini ve ziyâde hüsnüzanlarn krmas ve kendini fazîlet-
ten mahrum gösterip, bütün fazîleti Kurânn tefsiri olan
Risale-i Nura ve dolaysyla Nur fiakirtlerinin flahs- ma-
nevîsine verip, kendini adî bir hizmetkâr bilmesi, katî is-
pat ediyor ki, flahsn be¤endirmeye çalflmad¤ ve iste-
medi¤i ve reddetti¤i hâlde, onun rzas olmadan bâz
dostlar uzak bir yerden, onun hakknda ziyade hüsnüzan
edip methetmederek bir makam vermesi ve Kütahya ha-
valisinde tanmad¤ bir vaizin baz sözleriyle acaba han-
gi kanunla medar- mesuliyet olur ki, o bîçare ve hasta
adî:
basit, baya¤, sradan.
bîçare:
çaresiz, zavall.
cevabî:
cevap, karfllk, cevaba
ait, cevap mahiyetinde.
enaniyet:
kendini be¤enme,
bencillik, egoistlik.
evvel:
önce.
faide:
fayda.
fazilet:
de¤er, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek dere-
ce.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan, ba-
¤fl.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
halis:
samimî, her amelini yalnz
Allah rzas için iflleyen.
havali:
bölge, etraf, çevre, civar.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hodfürufl:
kendini be¤endirmeye
çalflan, övünen.
hüsn-i zan:
bir kimsenin veya bir
hâdisenin iyili¤i hakkndaki vicda-
nî ve iyi kanaat.
inayet:
yardm, ihsan, lütuf.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
katî:
kesin, flüpheye ve tereddü-
de mahal brakmayan.
mahrum:
bir fleye sahip olama-
yan, yoksun.
mahviyet:
alçak gönüllülük, ken-
804 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
MRDA/
H
AYATI
dini de¤ersiz gösterme.
makam:
yer, mevki.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medar- mesuliyet:
sorum-
luluk sebebi.
medih:
övmek.
medih:
övmek.
muhalif:
zt, karflt, aykr.
muvakkat:
geçici.
mücadele:
savaflma, çatflma,
kavga.
müsaade:
izin.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah ifllerin yaplmasn
emreden nefis.
rza:
raz olma, hoflnutluk.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
riyakâr:
riya eden, iki yüzlü,
sahtekâr.
sena:
methetme, övme.
flahs- manevî:
manevî flahs,
belli bir kifli olmayp bir ce-
maatte meydana gelen ma-
nevî flahs.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flan ü fleref:
flan ve fleref.
flöhretperest:
flöhret düflkü-
nü.
flükür:
Allahn nimetlerine
karfl memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hâl ile
Allah hamd etme.
tasannu:
yapmack.
tefsir:
Kurânn mana bak-
mndan izah, açklamas.
teveccüh-i nâs:
insanlarn il-
gisi, insanlarn insana vermifl
olduklar de¤er.
ziyade:
fazla, fazlasyla