bir tarzda ve resmî bir surette beni hiddete getirip bir hâ-
dise çkarmak için, tahkir ve ihanet kastyla, kànunsuz ve
garazla, beni taharri ile kapmn kilidini krp, Kurânm
ve Arabî levhalarm evrak- muzrra gibi alp götürmek-
le beraber, adliyenin mühim bir memuru, resmen bura-
daki memurlara âmirâne demifl ki: Saidi iki jandarmay-
la teflhir suretinde çkarp, zorla baflna flapka giydirip,
öylece ifadeye getirmeliydiniz. Hem ona yanaflanlar tu-
tunuz diye, ehemmiyetli bir mecliste ve ayn- hakikat
olan ifademi okuduklar vakit söylemifl. Bunda flek ve
flüphe kalmad ki, beni tahkir ve ihanet edip, hiddete ge-
tirip, asayifli bozmak garaz takip ediliyor.
Cenab- Hakka hadsiz flükür olsun ki, binler haysiyet
ve flerefimi bu vatandaki bîçarelerin istirahatine ve onlar-
dan belâlarn define feda etmek için bana bir hâlet-i rû-
hiyeyi ihsan eylemifl ki, ben de onlarn yapt¤ ve niye-
tinde bulunduklar tahkirat ve ihanetlere karfl tahammü-
le karar vermiflim. Bu milletin asayifline, hususan masum
çocuklarn ve muhterem ihtiyarlarn ve bîçare hastalarn
ve fakirlerin dünyevî istirahatlerine ve uhrevî saadetleri-
ne binler hayatm ve binler flerefimi feda etmeye haz-
rm.
flte, sinek kanadn da¤ gibi yaptklarnn bir emaresi
flu ki: Benim gibi gurbette, hasta, ihtiyar, zaif, tek baflna
bulunan bir adam için, on gün zarfnda befl defa Afyon
Valisi ve Emniyet Müdürü ve iki defa Afyon Müddeiumu-
mîsi benim için buraya gelmesi ve iki günde, herbir gün-
de befl tayyâre benim gezdi¤im yerlerde beni nezâret
amirâne:
emrederek, emreder-
cesine.
Arabî:
Arap diline ait.
asayifl:
emniyet, kanun ve nizam
hâkimiyetin sa¤lanmas.
ayn- hakikat:
hakikatin asl, ger-
çe¤in tâ kendisi.
belâ:
musibet, sknt.
bîçare:
çaresiz, zavall.
def:
mâni olma, kovma, ortadan
kaldrma.
dünyevî:
dünyaya ait.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, niflan.
evrak- muzrra:
zararl evrak,
kâ¤tlar, yapraklar.
feda:
u¤runa verme.
garaz:
kötü kast, düflmanca ni-
yet, kin.
gurbet:
yabanc memleket, ya-
banc yer, vatan dfl, do¤up bü-
yünülen ülke, flehir, köy dflnda
kalan yerler, yâd el.
hâdise:
olay.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hâlet-i ruhiye:
insann ruh hâli,
psikolojik durum, insann manevî
hâli, iç durumu.
haysiyet:
fleref, onur, itibar.
hiddet:
öfke, kzgnlk.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihanet:
hainlik, kötülük etme, ar-
kadan vurma.
810 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
MRDA/
H
AYATI
ihsan:
ba¤fllama, ikram et-
me, lütuf.
istirahat:
dinlenme, rahatla-
ma.
levha:.
masum:
suçsuz, günahsz,
saf, temiz.
meclis:
topluluk, heyet.
muhterem:
sayg de¤er, hür-
mete lâyk, saygn.
müddeiumumî:
savc.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
nezaret:
gözetme, bakma.
resmen:
resmî olarak, resmî
bir flekilde.
resmî:
devlet adna olan.
saadet:
mutluluk.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flek:
flüphe, zan, tereddüt.
fleref:
onur, haysiyet.
flükür:
görülen bir iyili¤e kar-
fl hoflnutluk ve memnunluk
ifade etme, teflekkür.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karfl
koyabilme, katlanma.
taharri:
arama, arafltrma.
tahkir:
hakaret etme, küçük
görme, fleref ve haysiyetini
incitme.
tahkirat:
hakaret etmeler,
hor görmeler, küçük görme-
ler.
tarz:
biçim, flekil.
tayyare:
uçak.
teflhir:
suçluyu ibret için hal-
ka gösterme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
zaif:
zayf.
zarfnda:
süresince