Şualar - page 441

göstermesiyle ve umum kâinata bakan kelâm-ı ezelî ol-
masıyla ve tefsiri olan risale-i nur’un
Mu’cizat-ı Kur’âni-
ye
ve
Rumuzat-ı Semaniye
risaleleriyle ve risale-i nur gül
Fabrikasının serkâtibi gibi kahraman kardeşlerin ve şa-
kirtlerin fevkalâde gayretleriyle Asr-ı saadetten beri böy-
le harika bir surette mu’cizeli olarak yazılmasına hiç kim-
se kadir olmadığı hâlde, risale-i nur’un kahraman bir kâ-
tibi olan Hüsrev’e “Yaz!” emir buyurulmasıyla, levh-i
Mahfuz’daki yazılan kur’ân gibi yazılması; ve kur’ân-ı
Azîmüşşan’ın hak kelâmullah olduğunu ve bütün semavî
kitapların en büyüğü ve en efdali ve bir Fatiha içinde bin-
ler Fatiha ve bir İhlâs içinde binler İhlâs ve hurufatının bir-
den on ve yüz ve bin ve binler sevap ve hasene verdikle-
rini hiç görülmedik ve işitilmedik pek güzel ve harika bir
surette tarif ve ispat eden; ve kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın,
bin üç yüz seneden beri i’cazını göstermesiyle ve muarız-
larını durdurmasıyla ve nurun gözlere gösterir derecede
zahir delilleriyle ve nur Şakirtlerinin elmas kalemleriyle
bu zamana kadar misli görülmedik risale-i nur’un dün-
yaya ferman okuyan ve en mütemerrit ve muannitleri sus-
turan Yirmi Beşinci söz ve zeyilleri kırk vecihle i’caz-ı
kur’ânî olduğunu ispat eden;
Ve ey Hazret-i peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın
hak peygamber olduğuna ve umum yüz yirmi dört bin
peygamberlerin efdali ve seyyidi olduğuna dair binler
mu’cizelerini
Mu’cizat-ı Ahmediye
(
AsM
) namındaki risa-
le-i nur’u ile güzel bir surette ispat eden; ve kur’ân-ı Azî-
müşşan’ın resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 441 |
MEYVE RİSALESİ
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
levh-i Mahfuz:
korunmuş levha,
Allah’ın ezelî ilmiyle kâinatta olmuş
ve olacak şeylerin yazılı olduğu
levha.
misl:
benzer, eş.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muarız:
muhalefet eden, karşı çı-
kan, muhalif.
mu’cizat-ı ahmediye:
Peygamber
Efendimizin (asm) gösterdiği mu’ci-
zeler.
mu’cizat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
mu’cizeleri.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların âciz kaldığı şey.
mütemerrit:
temerrüt eden, inatçı,
kötü fiilinde inatlaşan.
nam:
ad, isim.
peygamber:
Allah tarafından haber
getirerek İlâhî emir ve yasakları
insanlara tebliğ eden elçi, nebî.
resul-i Ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(asm).
rumuzat-ı Semaniye:
sekiz işaret
anlamında Bediüzzaman Said Nur-
sî’ye ait bir eserin ismi.
semavî:
Allah tarafından olan, İlâ-
hî.
serkâtip:
baş kâtip.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükâfat; sevap.
seyyid:
efendi, en önde olan.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını içine
alacak şekilde anlatma.
tefsîr:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı, Kur’ân’ın şerhi.
umum:
bütün.
vecih:
cihet, yön.
zahir:
açık, âşikar.
zeyl:
ek, ilâve.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât
ve selâm onun üzerine olsun’
anlamında Hz. Muhammed’e
dua.
asr-ı Saadet:
Peygamberimiz
Hz. Muhammed’in (asm) pey-
gamber olarak dünyada bu-
lunduğu devir.
dair:
alâkalı, ilgili.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
efdal:
en faziletli, en üstün.
elmas:
çok değerli.
emir:
iş buyurma, buyruk.
Fatiha:
Kur’ân-ı Kerîm’in birinci
suresi.
ferman:
emir, buyruk.
fevkalâde:
olağanüstü.
gayret:
çalışma, çabalama.
hak:
doğru, gerçek, hakikat.
harika:
olağanüstü.
hasene:
hayırlı amel, Allah rı-
zasına uygun iş.
hurufat:
harfler.
i’caz:
mu’cizelik, insanların ben-
zerini yapmaktan âciz kaldıkları
şeyi yapmak.
i’caz-ı Kur’ânî:
Kur’ân’ın mu’ci-
zeliği, Kur’ân’ın yüksek, erişil-
mez ifadesi.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kadir:
bir işi yapmaya gücü
yeten, kuvvet sahibi olan.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, var-
lıklar.
kâtip:
yazan, yazıcı.
kelâm-ı ezelî:
ezelî söz, varlı-
ğına başlangıç olmayan Allah’ın
sözü; Kur’ân-ı Kerîm ayetleri.
kelâmullah:
Allah’ın kelâmı,
Kur’ân-ı Kerîm.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve
şerefi yüce olan Kur’ân.
1...,431,432,433,434,435,436,437,438,439,440 442,443,444,445,446,447,448,449,450,451,...1581
Powered by FlippingBook