Şualar - page 433

beraber olsa bin on iki (1012), eğer beraber olmazsa do-
kuz yüz kırk beş (945) (bir şedde sayılmaz);
(1)
p
Qƒ t
ædG n
‹p
G p
äÉn
ª o
? t
¶dG n
øp
e r
ºo
¡o
Lp
ôr
îo
j
bin üç yüz yetmiş iki (1372)
(şeddesiz);
(2)
o
äƒo
ZÉ s
£dG o
ºo
go
D
hBÉ n
«p
dr
hn
G Gho
ôn
Ø`n
c
n
øj/
ò s
dGn
h
bin dört yüz
on yedi (1417);
(3)
p
äÉn
ªo
?t
¶dG n
‹p
G p
Qƒt
ædG n
øp
e r
ºo
¡n
fƒo
Lp
ôr
îo
j
bin üç yüz otuz sekiz (1338) (şedde sayılmaz);
(4)
n
¿ho
óp
dÉn
N Én
¡«/
a r
ºo
g p
QÉ s
ædG o
ÜÉn
ër
°Un
G n
?p
Ä = '
dho
G
bin iki yüz doksan
beş (1295) (şedde sayılır) eder. risaletü’n-nur’un hem iki
kere ismine, hem suret-i mücahedesine, hem tahakkuku-
na ve telif ve tekemmül zamanına tam tamına tevafukuy-
la beraber ehl-i küfrün bin iki yüz doksan üç (1293) har-
biyle âlem-i İslâm’ın nurunu söndürmeye çalışması tarihi-
ne ve Birinci Harb-i Umumîden istifade ile bin üç yüz otuz
sekizde (1338) bilfiil nurdan zulümata atmak için yapılan
dehşetli muahedeler tarihine tam tamına tevafuku ve için-
de mükerreren nur ve zulümat karşılaştırılması ve bu mü-
cahede-i maneviyede kur’ân’ın nurundan gelen bir nur,
ehl-i imana bir nokta-i istinat olacağını mana-i işarî ile ha-
ber veriyor, diye kalbime ihtar edildi. Ben de mecbur ol-
dum, yazdım. sonra baktım ki, manasının münasebeti bu
asrımıza o kadar kuvvetlidir ki, hiç tevafuk emaresi olma-
sa da, yine bu ayetler, her asra baktığı gibi mana-i işarî
ile bizimle de konuşuyor kanaatim geldi.
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 433 |
MEYVE RİSALESİ
inanmama, kabul etmeme.
inkâr:
reddetme, inanmama, kabul
ve tasdik etmeme.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik, emre
karşı gelme.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kulp:
bazı eşya veya kapların halka
şeklinde olan sapı.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
ma’bud:
kendisine ibadet edilen,
tapınılan, kulluk edilen Allah.
mahrum:
bir şeye sahip olamayan,
yoksun.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
muahede:
iki veya daha çok devlet
arasında akdedilen anlaşma, an-
tlaşma.
mücahede-i maneviye:
manevî
olarak yapılan cihad.
mükerreren:
mükerrer olarak, tek-
rar olarak, tekrar be tekrar.
münasebet:
ilgi, alâka, yakınlık.
nokta-i istinat:
dayanak noktası,
güvenme ve itimat noktası.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
rahîm:
merhamet eden, çok mer-
hametli olan, esirgeyen, koruyan,
acıyan Allah.
rahman:
sonsuz merhamet sahibi
ve şefkatle bütün varlıkları rızık-
landıran Allah.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
suret-i mücahede:
cihad tarzı,
şekli.
şedde:
Arabca ve Farsçada harfin
üzerine konulan ve o harfi iki defa
okutan işaret.
tağut:
insanları Allah’a karşı isyana
sevk eden , isyankâr; her batıl
ma’bud, şeytan.
tahakkuk:
gerçekleşme, meydana
gelme, olma.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
erme, mükemmelleşme.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbirine
denk gelme.
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik, zu-
lüm ve küfür.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması
ile, kendi yaparak.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ebediyen:
ebedî olarak, son-
suza kadar.
ehil:
bir yerde oturan.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ehl-i küfür:
Allah’ın varlığına
ve birliğine inanmayanlar, din-
sizler, imansızlar.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
Harb-i umumî:
genel harb,
1914-1918 yılları arasında olan
Birinci Dünya Savaşı.
harb:
savaş, cenk, devletler
arasında meydana gelen kanlı
ve silâhlı kavga.
hidayet:
doğru inanç ve ya-
şayış üzere olmak.
ihtar:
dikkatini çekme, hatır-
latma, uyarı.
inkâr:
Allah’ın varlığına, birliğine
1.
Onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidayet nuruna kavuşturur. (Bakara Suresi: 257.)
2.
İnkâr edenlerin dostu ise tağutlardır. (Bakara Suresi: 257.)
3.
Onları iman nurundan mahrum bırakıp inkâr karanlıklarına sürükler. (Bakara Suresi: 257.)
4.
İşte onlar cehennem ateşinin ehlidir, orada ebediyen kalacaklardır. (Bakara Suresi: 257.)
1...,423,424,425,426,427,428,429,430,431,432 434,435,436,437,438,439,440,441,442,443,...1581
Powered by FlippingBook