Şualar - page 428

fırtınalı maddî ve manevî şerlerine ve inkılâplarına ve mü-
barezelerine aynı tarih ile parmak basmak ve manen
“Bunlardan çekininiz!” emretmek, elbette kur’ân’ın i’ca-
zına yakışır bir irşad-ı gaybîdir.
Meselâ, başta
(1)
p
? n
?n
Ø r
dG u
Ün
ôp
H o
Pƒo
Yn
G r
?o
b
cümlesi, bin üç yüz
elli iki veya dört (1352-1354) tarihine, hesab-ı ebcedî ve
cifriyle tevafuk edip, nev-i beşerde en geniş, hırs ve ha-
setle ve Birinci Harbin sebebiyle vukua gelmeye hazırla-
nan İkinci Harb-i Umumîye işaret eder ve ümmet-i Mu-
hammediyeye (
AsM
) manen der: “Bu harbe girmeyiniz ve
rabbinize iltica ediniz.” Ve bir mana-i remziyle, kur’ân’ın
hizmetkârlarından olan risale-i nur Şakirtlerine hususî
bir iltifat ile, onların eskişehir hapsinden, dehşetli bir şer-
den, aynı tarihiyle, kurtulmalarına ve haklarındaki imha
plânının akim bırakılmasına remzen haber verir. Manen,
“İstiaze ediniz!” emreder gibi bir remiz verir.
Hem meselâ,
(2)
n
? n
?`n
N Én
e u
ôn
°T r
øp
e
cümlesi (şedde sayılmaz)
bin üç yüz altmış bir (1361) ederek, bu emsalsiz harbin
merhametsiz ve zalimâne tahribatına rumî ve Hicrî tari-
hiyle parmak bastığı gibi, aynı zamanda bütün kuvvetle-
riyle kur’ân’ın hizmetine çalışan nur Şakirtlerinin geniş
bir imha plânından ve elim ve dehşetli bir belâdan ve de-
nizli hapsinden kurtulmalarına tevafukla, bir mana-i rem-
zî ile onlara da bakar. “Halkın şerrinden kendinizi koru-
yunuz!” gizli bir ima ile der.
akim:
neticesiz, sonu yok.
belâ:
musibet, sıkıntı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
emsal:
örnekler, benzerler.
Harb-i umumî:
genel harb, 1914-
1918 yılları arasında cereyan eden
Birinci Dünya Savaşı.
haset:
kıskançlık, kıskanma.
hesab-ı cifrî:
cifir hesabı.
hesab-ı ebcedî:
harflere verilen
sayı değerleriyle ibarelerden geç-
mişe ve geleceğe ait işaretler çı-
karmak, tarih düşürmek.
Hicrî:
tarih başlangıcı olarak Hz.
Muhammed’in hicretini esas alan
takvim.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hususî:
özel.
i’caz:
mu’cizelik, insanların ben-
zerini yapmaktan âciz kaldıkları
şeyi yapmak.
iltica:
sığınma, güvenme, dayan-
ma.
iltifat:
güler yüzle muamele, nazik
davranma, gönlü hoş etme, te-
veccüh etme, iyilik etme.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade
etme.
imha:
ortadan kaldırma, mahvet-
me.
inkılâp:
bir halden başka bir hale
geçme, değişme, dönüşme.
irşad-ı gaybî:
gaybî olarak doğru
yolu gösterme, gafletten uyandırıp
hidayet yolunu gösterme.
istiaze:
euzü billâhi mine’ş-şeytâ-
ni’r-racîm veya neuzübillâh (ko-
vulmuş, lânetlenmiş şeytandan Al-
lah’a sığınırım) diyerek Allah’ın ko-
rumasına ve yardımına sığınma.
kuvvet:
güç, kudret.
maddî:
madde ile alakalı, cisma-
nî.
mana-i remiz:
işaret edilen mana,
dikkate sunulan anlam.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
manevî:
manaya ait.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, esirgemek.
meselâ:
örneğin.
mübareze:
çatışma, kavga.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
rab:
besleyen, yetiştiren, ver-
diği nimetlerle mahlûkatı ıslah
ve terbiye eden Allah.
rahîm:
sonsuz merhamet sa-
hibi olan Allah.
rahman:
sonsuz merhamet
sahibi ve şefkatle bütün var-
lıkları rızıklandıran Allah.
remiz:
işaret, işaretle anlatma,
isteğini işaretle ifade etme.
remzen:
remiz ile, işaret ede-
rek, işaretle.
rumî:
Osmanlı devletinde malî
işlerde kullanılan güneş takvi-
mi.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şedde:
Arabca ve Farsçada bir
harfin üzerine konulan ve o
harfi iki defa okutan işaret.
şer:
kötülük.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
ümmet-i Muhammediye:
Hz.
Muhammed’e (asm) bağlı olan
ve yolundan gidenler.
vuku:
olma, meydana gelme.
zalimâne:
zalimce, zulmeder-
cesine.
1.
De ki: Sığınırım sabahın Rabbine. (Felâk Suresi: 1.)
2.
Yarattığı şeylerin şerrinden. (Felâk Suresi: 2.)
MEYVE RİSALESİ
| 428 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar
1...,418,419,420,421,422,423,424,425,426,427 429,430,431,432,433,434,435,436,437,438,...1581
Powered by FlippingBook